Translate

9 Nisan 2020 Perşembe

MAVİ SÜRGÜN (1993) - C.Ş. Kabaağaç


Yönetmen: Erden Kral, Senaryo: Erden Kral, Kenan Ormanlar, Elie Schellerer,  Görüntü Yönetmeni: Kenan Ormanlar, Müzik: Timur Selçuk, Yönetmen Yardımcısı: Güliz Kucur, Sreadycam Operatörü: Ercan Yılmaz,  Yapım: Türk (Kentel/Erden Kral, Kenan Ormanlar) Alman / Yunan Ortak yapımı. (Eurimages, TRT ve Kültür Bakanlığının katkılarıyla).

Oyuncular: Can Togay, Özay Fecht, Ayşe Romey, Hanna Schygulla, Tattian Papamaoushou, Halil Ergün, Ali Sürmeli, Menderes Samancılar, Kürşat Alnıaçık, Mevlüt Demiryay, Can Kolukısa, Altan Erkekli, Cezmi Baskın, Meltem Savcı, Sabriye Kara, Mehmet Çepiç, İlhan Kilimci, Levent Ülgen, Suavi Eren, Fatih Özses, Ali Düşenkalkar, Ali Çakalgöz

Konu: Yıl 1925. Cevat Şakir'in Resimli Ay dergisinde, asker kaçaklarının soruşturma yapılmadan idama mahkûm edilmelerine karşı çıkan bir yazısı yayınlanır. Cevat Şaakir ve derginin yazı işleri müdürü Zekeriya Sertel tutuklanıp Ankara istiklal Mahkemesi'nde yargılanırlar. Cezaları üç yıllık sürgündür. Cevat Şakir, Bodrum'a, Zekeriya Sertel ise Sinop'a gönderilir. Ankara'dan Bodrum'a tutuklu olarak bir buçuk ayda giden yazar, bu tren yolculuğu boyunca ilginç olaylar yaşar. Ve geçmişiyle de hesaplaşan Cevat Şakir, trende ona annesini hatırlatan bir kadınla, gezginci bir tiyatro topluluğunun baş oyuncusu Marie'yle tanışır. Daha sonra Bodrum'da tanıdığı köylü kızı Hatice'yle evlenir. Sürgün yaşamı büyük bir mutlulukla sürüp gider.

ÖDÜL:

% 30. Antalya Altın Portakal Film FestivaIi'nde (1993)
S "En İyi Film" ve "En iyi Yönetmen"

(Jüri Üyeleri:  Orhan Aksoy, Tunç Başaran, Hülya Koçyiğit, Engin Cezzar, Atilla Dorsay, Nedim Otyam, Müfit Kayacan, Prof. Dr. Oğuz Onaran, Doç.Dr. Naci Güçhan)

% 6. Uluslararası Ankara Film Festivali'nde (1994)
S Can Tolgay "En İyi Erkek Oyuncu",
S Timur Selçuk "En İyi Özgün Müzik"
S Kenan Ormanlar "En İyi Görüntü Yönetmeni 

% 13. Uluslararası Istanbul Film Festivali'nde (1994)
S Mavi Sürgün "AItınLale Ödülü",

% SİYAD (Sinema Yazarları Derneği) seçiminde (1994)
S "En Iyi Film", "En İyi Yönetmen",
S Can Tolgay "En İyi Erkek Oyuncu"
S Özay Fecht "En İyi Kadın Oyuncu",
S Kenan Ormanlar "En İyi Görüntü Yönetmeni
S Timur Selçuk "En İyi Özgün Müzik"

(Jüri Üyeleri:  Atilla Dorsay, Agah Özgüç, Sungu Çapan, Turan Aksoy, Sevin Okyay. Ali Ulvi Uyanık, Kâmil Suveren, Coşkun Çokyiğit, Hayri Caner, Sadi Çiiingir, Saim Yavuz, Mehmet Açar, Tunca Arslan, Necati Sönmez, Uğur Vardan. Murat Özer, Gülenay Börekçi, Hülya Arslanbay, Uygar Şirin, Rekin Teksoy, Cumhur Canbazoğlu)

% 8. Adana Film Festivali'nde (1994)
S Mavi Sürgün "En İyi 3. Film"
S Yüreğir Belediyesi Özel Ödülü.
S Timur Selçu "En İyi Özgün Müzik Ödülü",

%  Kültür Bakanlığı (1994)
S  "Sinema Başaarı Ödüıü",

% Çasod (Çağdaş Sinema Oyuncuları Derneği) seçiminde (1994)
SCan Togay "En İyi Erkek Oyuncu".

&  Erden Kıral'ın temaları ve anlatım özellikleri açısından artık sinemamızın sayılı auteur'leri arasında olduğuna kuşku yok. Kıral, Halikarnas Balıkçısı'nın Mavi Sürgün adlı özyaşamsal romanında, kendi temalarını bulmuş sanki: Fiziksel bir yer değiştirmeyle koşut bir iç yolculuk, yabancı ve aykırı bir çevrede kimlik arayışı, ilkel davranışlar ardında belki de asıl "uygarlık" olan bir yaşam biçimi ...

Osmanlı'nın son yıllarında tam bir aristokrat olarak yetişen, yüzyılın en büyük dönüşümlerinden biri önünde kendi kişisel öyküsünü ya şayan, annesine aşırı tutkusu ile babasına inanılmaz nefreti arasında bölünmüş ve sonunda "baba katili" olmaya dek gitmiş bir sorunlu kişilik Cevat Şakir... "Cumhuriyet düşmanı" buulunan bir yazısından sonra yargılanıp sürgüne mahkûm edilmiş ve nazlı bir gül gibi yetiştiği İstanbul ortamından kopartılıp kendi halinde bir Ege kıyı kasabasına gönderilmiş ... Orada doğasıyla, insanıyla, arkeolojisiyle, tarihiyle gerçek Ege'yi keşfetmiş. Kendisini doğaya ve denize adamış sade insan yaşamları nın özünü kavramış ... Ve bu daha basit, daha yalın, daha "ilkel" olanı benimseyerek kendini aşmayı, kendini yüceltmeyi, "süblimasyon"a erişmeyi denemiş ...

Film, Cevat Şakir'in bir zamanlar girdiği bir tarikattaki "çile"sinden bir görüntüyle açılıyor. Ve benzer bir görüntüyle kapanıyor. Balıkçı, öykünün sonunda artık "çile"nin sonuna gelmiş, kişiliğini değiştirmiş ve dönüştürmüştür. Aradaki tüm olup bitenler ise, bunun öyküsüdür.

Erden Kıral, bu öyküyü bir ölçüde serbest biiçimde uyarlarken, en uygun sinemasal karşılıklarla görselleştirmeyi başarıyor. İstiklal mahkemelerinin ortalığa saldığı korku, yıllardır süren savaşlardan yorgun, bezgin bir halk, radikal değişimlerin kaçınılmaz sancıları... Tüm bunlar, ekonomik, ama özlü sahnelerle ustaca veriliyor. Odak noktasında, öğrenmeye açık meraklı kişiliğiyle genç Cevat Şakir duruyor. Itır çiçeğinin özelliklerini öğrenirken, jandarmaların gerçek halk çocuğu yüzlerini keşfederken veya trendeki kumpanyanın geçkin Levanten oyuncusunda, annesine onca benzemesine karşın (belki de onca benzediği için) geçici bir sevdanın lezzetini bulurken, onu da gerçek ve ilginç kişiliğiyle tanıyoruz.

Ancak ikinci yarıda işler biraz bozuluyor. Çünkü bu bölümde, Türk toplumunun çağdaş nostaljilerinden birini oluşturan Bodrum söz konusudur. Cevat Şakir, kendi kendisini Ege uygarlıklarının iz sürücüsü ve bu uygarlıkların devam çizgisinin amansız avcısı Halikarnas Balıkçısı'na dönüştürürken  sürgün yeri Halikarnas'ı da Türk aydınının Ege uygarlıklarını ve Ege usulü yaşamı keşfedeceği "tatil kenti" Bodrum'a dönüştürecektir. Ve Türk aydını, bu filmde, elbette ki bu serüvenin en azından teemellerinin atılmasını görmek isteyecektir.

İşte fılmde bu dönüşüm yok... Veya çok çabuk geçiştiriliyor. Balıkçı'nın Bodrum'la ve oranın insanıyla tüm ilişkisi, neredeyse yalnızca Emine ve Hatice'yle ilişkilerine indirgeniiyor: Balıkçı, "veresiye Emine"yi, tüm düşkünlüğü içinde insan olarak kabul ediyor, ona yardım etmeye çalışıyor. Hatice'yi, bu temiz, saf ve güzel köylü kızını ise eş olarak seçiyor. Bu ilişkiler, incelikle, oya gibi verilmiş. Ama seyircide Bodrum'un oluşumuna değin merakı tam olarak doyurmuyor.

Yine de sonuç olarak Mavi Sürgün, Türk siinemasının son yıllardaki en başarılı filmlerinden biri... Erden Kıral'ın görüntülere egemenliği, psikolojik bir filmle bir "dönem filmi"ni, bir tür "destan" tarzını belli bir bireşime ulaştırmadaki başarısı açık. Orhan Oğuz'un görüntüleri ve Timur Selçuk'un, yer yer Vivaldi esintileri taşısa da, kendi başına bir müzik olayı sayılması gereken ve filme müthiş katkıda bulunan çalışması, son derece usta işi. Ve de, kuşkusuz, oyuncular. Tüm roller, küçüğünden büyüğüne çok iyi seçilmiş, oynanmış ve yönetilmiş. Ama özellikle Can Togay'ın görkemli Cevat Şakir kompozisyonundan, Almanya'da yaşayan Türk oyuncular Ozay Fecht ve Ayşe Romey'in oyunlarından söz etmek gerekir. “[1]



[1] Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve  Rönesans Yılları” syf, 115

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder