Yönetmen: İrfan Tözüm, Senaryo: Bilgesu Erenus,
(yazarın “İkili Oyun” isimli tiyatro
noyunundan), Görüntü Yönetmeni: Ertunç Şenkay, Kurgu: Mevlut Koçak , Yapım:
Muhteşem Film/İrfan Tözüm, Yardımcı Yönetmen: Müge Sakatürk, Işık Ekibi:
Mustafa Koçyiğit, Ercan Durmuş, M. Ali Gündoğdu, Ses Kayıt ve Miksaj: Erkan
Esenboğa, Kamera Asistanı: Volkan Kocatürk, Kaynak Fotoğraflar: Ergin Konuksever,
Yapım Sorumlusu: Mustafa Koç, Muhittin Ayan, Set Ekibi: İsmail Kündem, Enver
Kündem, İbrahim Yıldız, Stüdyo: Şafak Film, Dublaj Yönetmeni: Mustafa Alabora,
Efektör: Atilla Ertüz, Ses Senkron: Soner Şenbecerir, Metin Çeşmebaşı, Negatif
Yıkama: Veli Burç, Özkan Sevinç, Uğur Orbay, Negatif Montaj, Bülent Özayan;
Tamer Eşkazan, Kopya Baskı: Ekrem Şen, Arif Şengül, Abdullah Baran, Jenerik:
İlhan Demirel, Özkan Sevinç,
Oyuncular: Tarık Akan (Erol), Zeliha Berksoy (Nur),
Erol Demiröz (İbiş ”Bay Godot”), Mehmet Ulay (Taner), Behram E. Kolukısa
(Ozan), Hatice Boran (Gonca), Tomris Çetinel (Pakize), Şahin Şahan (İlhan),
Muhteşem Tözüm (Küçük Ozan), Güney Gültek (Büyükanne), İsmail Kündem (Şef
Garson),
Konu: Türkiye''nin 1968''den 1980''e kadar uzanan bir sürecinde
gelişen dünyanın ve değişen koşulların çarkları arasında sıkışmış, toplumcu
eğilimlerin ışığında idealist yaklaşımlarını zamanın değirmeninde öğütüp,
giderek bireysel konformizimlerine ulaşmış bir çiftin öyküsü.
Banka memurluğunda test hocalığına, üniversitede
kariyer yapma isteğinden şirketler zincirinde danışman profesörlüğe geniş bir
perspektif içinde gündeme gelen çelişkilerini, özlemlerini ve boyutları maddeci
bir yaşam ortaklığına dönüşen sevgilerini oğullarının oyuncak kuklası
"İbiş"in karakterinde sorgulama girişimleri onlar için kaçınıl-maz
sonun, ayrılıklarının başlangıcı mı yoksa yeniden yapılanmalarının gerçekçi bir
çıkış noktası mı olacaktır?
Ödüller:
% 27. Antalya Altın Portakal Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması
(2 – 8 Ekim 1990)
► En İyi Görüntü Yönetmeni Ödülü, 1990
Jüri Üyeleri:
Şerafettin Gür, Engin Ardıç, Erdoğan Tokatlı, Erdoğan Kâhya, Ekrem Bora, Enver
Özer, Avni Özgürel, Alev Olgun, Faik Cesur, Muzaffer Hiçdurmaz, Yrd. Doç. Cem
Odman.
Ankara Film Festivali 1990
► En İyi Görüntü Yönetmeni Ödülü,
& Sinemamızın, yakın tarihimizin ilginç anlarına
eğilmesi, abuk-sabuk aşk, sevda ve serüven öyküleri anlatmaktan biraz başını
alıp toplumsal/siyasal yaşamımıza ışık tutmaya başlaması ne güzel!... Bu hafta
gösterime çıkan iki Türk filmi de bu tür nitelikler içeriyor. 1940'ların
İstanbul'unda "solcu avı" ve Sansaryan Hanı dekorunda polis aydın
ilişkilerini anlatan Karartma Geceleri'nin yanı sıra ikili Oyunlar da aydın bir
çiftin 1968'lerden 1988'lere dek süren ilişkisi boyunca bu yıllarda Türkiye'yi
sarsan olaylara, politik ve ilerici bir bilince sahip insanların, Türkiye'nin
20 yıllık yakın tarihi boyunca yaşadıkları deneyime değiniyor. Daha doğrusu
değinmeyi amaçlıyor.
Ege yöresinde bir Roma tapınağı çevresinde kamp kuran
Erol ve Nur'u tanıyoruz. Yıl, 1978' dir. 1968-69'lardaki ilk öğrenci
hareketlerine karışmış, Amerikan Büyükelçisi Commer'in arabasını yakanların
arasında yer almışlardır (1968-69 olayları, yetersiz birkaç eski fotoğrafla
anımsatılır). Aradan geçen 10 yılda, evlilik, çocuk, düzene uyma çabaları, ikisinin
de içinde bir zamanlar yanan "devrimci" ateşi, düzene karşı çıkma
dürtüsünü, aykırılık ve asiliği iyice törpülemiştir. Bir gece boyunca
yakınlaşmayı den erler. Ama boşuna ... Bu arada film, üç zamanlı biçimde
gelişir.
Film, "çadırdaki gece" boyunca, bizi sık sık
10 yıl sonrasında, 1988'in bir akşamına alıp götürür. 10 yıl sonra karı-koca
boşanmıştır, ama oğulları Ozan'ın da bulunduğu bir gecede bir araya gelirler. Erol, bir zamanlar eleştirdiği, düzene
uyarak köşeyi dönmüş birileriyle birlikte çalışmaktadır. 1978'lerde kıyım ve
baskılarla neredeyse aklını kaçıracak hale gelmiş olan Nur ise artık birçok
şeyi, bu arada şen dulluğu da benimsemiş, özgür ve rahat bir kadındır.
ikili Oyunlar, Bilgesu Erenus'un ikili Oyun adlı
oyunundan çıkarak, işte tüm bunları anlatmayı deniyor. Saygın bir girişim,
sinemamız için değişik bir çaba. Ne var ki başarılmış olduğunu söylemek mümkün
değil. Bir karıca ilişkisinin, biraz Hollywood'un parlak dönemini anımsatan
'sofistike' bir güldürü biçiminde gelişmesine, bize özgü nitelikler ve de açık bir
politik bilinç fonunun eklenmesi, son derece ilginç ve değişik bir filme
ulaşabilirdi. Ama bunun için oya gibi örülmüş, kıvrak, dakik bir anlatım,
şampanya gibi bir senaryo ve çok incelikli bir oyun üslubu gerekiyordu. Oysa
Bilgesu Erenus'un senaryosu da lrfan Tözüm'ün tonlar çeken ağır sineması da bu
kıvraklığa ulaşmayı engelliyor. İnanılmayacak kadar kötü, seslerin ağızlara bir
türlü uymadığı bir seslendirme de Oyuncuların pek iyi belirlenememiş, kesin
çizgilerle çizilememiş kişiliklerindeki son inandırıcılığı da alıp götürüyor.
ikili Oyunlar, bu haliyle sıkıntı veren, daha da ötesi, bunca çabanın ve iyi
niyetin boşa gitmiş olmasından dolayı insanı üzen bir film ... “Atilla Dorsay,
“Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 93”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder