Translate

9 Nisan 2020 Perşembe

BABA (1971) Bekir Yıldız


 Senaryo ve Yönetmen: Yılmaz Güney, Foto Direktörü: Gani Turanlı, Müzik: Yalçın Tura, Reji Asistanı: Sami Güçlü, Kamera Asistanı: Umut Aşçı, Sesleri Çeken: Necip Sarıcıoğlu, Laboratuvar Şefi: Recai Karataş, Laboratuvar: Altan Sertesen, Nevzat Dişiaçık, Sadettin Özmutlu, Arif Özalp, Bedirhan Koç, Adnan Açıkalın, Set Amiri: Nizam Ergüden, Teknisyenler: Hikmet Tülek, Ercan Akyıldırım, Nurettin Akgül,  Prodüksiyon Amiri: Nuri Tuncel, Asistanı: İsmet Demirkol, Işık Şefi: Erol Batıbeki, Editör: Şerif Gören, Yapım: Akün Film/İrfan Ünal, (Acar Film stüdyosunda renklendirilmiş, Lâl e Film stüdyosunda seslendirilmiştir).

Oyuncular: Yılmaz Güney, Müşerref Tezcan, Kuzey Vargın, Yıldırım Önal, Ender Sonku, Nedret Güvenç, Tuncer Necmioğlu, Aytaç Arman, Nimet Tezer, Feridun Çölgeçen, Mehmet Büyükgüngör, Güven Şengil, Yeşim Tan, Muammer Gözalan, Faik Coşkun, Osman Han, Ali Seyhan, Mehmet Yağmur, Mustafa Yavuz, Ahmet Karaca, Cemal Tezer, Ahmet Turgutlu, Reşit Çıldam, Taşdemir, Süheyl Eğriboz, M. Ali Güngör, Çocuk Oyuncular: Oktay Demiriş, Saliha Demiriş,

Konu: Yeni zenginlerin oluşturduğu eski bir yalının müştemi­latında yaşlı anası, karısı ve üç çocuğuyla birlikte hayatını sürdüren Cemal’in (Yılmaz Güney) ekmek teknesi, motorlu kayığıdır. Cemal, yalının sahibi Refik Kemal Bey'in (Yıldırım Önal) oğlu Koray'ın (Ku­zey Vargın) emrindedir. Annesi ve babasıyla Boğaz'ın bir başka kıyı­sındaki evlerinde yaşayan Koray, her pavyon dönüşü sevgilisiyle (Yeşim Tan) gelip, bu boş villada kalmaktadır. Onları Cemal gece yarıları karşı kıyıdan alıp villaya getirmektedir. Bu iş Cemal’in yüzü­nü kızartmaktadır. Koray'ı sevgilileriyle villaya taşıması artık ağırına gitmektedir.

Biri kundakta, diğer ikisi okula giden çocuklarının yarınını düşü­nen Cemal'in tüm umudu Almanya'dadır. Sürekli olarak Almanya'yı düşler. Eğer Almanya'ya işçi olarak gitmeyi başarabilirse, oğlu Ali'ye (Oktay Demiriş) mandolin, kızı Saliha'ya (Semiha Demiriş) bir ko­nuşan bebek getirecektir. Cemal bu düşlerle o sabah işten çıkar. Sağ­lam raporu almak için İş ve İşçi Bulma Kurumu'nun muayene oda­sında Alman doktorun karşısındadır. Artık el kapısından kurtula­caktır. Ancak işler umduğu gibi gitmez. Alman doktorun ağız mu­ayenesinden sonra hemşire, "Siz gidemeyeceksiniz, dişleriniz ek­sik..." deyince Cemal’in tüm hayalleri yıkılmıştır. Çok üzgündür. Çünkü söz verdiği mandolini, konuşan bebeği ve bisikleti çocukla­rına getiremeyecektir. Cemal, kaderine lanet eder.

Dişlerinin derdine düşen Cemal, bir gün yalı sahibi Refik Kemal ta­rafından Emirgan'daki köşke çağrılır. "Hayırdır," deyip gider Cemal. Tüm aile köşkte toplanmıştır. Refik Kemal, Cemal'e durumu üzülerek açıklar. Oğlu Koray dün gece pavyonda kaza sonucu bir adam öldür­müştür. Refik Kemal teklifini söyler: Suçu Cemal üstüne alırsa, onun, ailesinin, çocuklarının bütün ihtiyaçları karşılanacaktır. Hapishanede aslanlar gibi bakılacaktır kendisine. Cezası bittiğinde de ayrıca para verecektir. Bu durumda Almanya ile hapishane arasında fark yoktur...

Cemal ikinci kez yıkılır. Şaşkın ve üzgündür. Sonra bir an çocuk­larını düşünür. Ve: "En kısa zamanda bir mandolin, bir bisiklet, bir bebek, çanta ve çocuklarıma giyecek gönderin," deyip Koray'ın cina­yetini üstlenir. Cemal ertesi sabah gerçeği yalnızca karısına (Müşer­ref Tezcan) açıklar. Anası ve çocukları işin aslını asla bilmeyecekler ve onun Almanya'ya gittiğini sanacaklardır. Bavulunu hazırlayıp ço­cuklarına ve anasına veda eden Cemal, 24 yıl ağır hapse mahkûm ol­muştur.

Artık demir parmaklıklar arkasındaki yeni hayatına başlamıştır. Koray babasının talimatıyla mandolin, bebek ve bisikletle birlik­te aldıkları diğer eşyaları yalıya getirip Cemal’in çocuklarına teslim eder. Önceleri her şey düzgün gitmektedir. Hapishanede Cemal’i zi­yaret eden karısı herhangi bir sorunları olmadı­ğını söyler. Paraları vardır, her gün tencereleri kaynamaktadır. Ço­cuklar mutludurlar, bebek de büyümektedir. Tek üzüntüleri babala­rının başlarında olmayışıdır. Sinirleri bozuk olan Koray ise artık her gün yalıda kalmaya başlamıştır. Zamanla Cemal’in karısı ziyaretlerini keser. Cemal çocuklarını göremez, dizlerinden şikâyet eden yaşlı anasından da bir haber ala­maz olmuştur. 24 yıl hapse mahkûm Cemal kuşkular içindedir.

Cemal’in bu durumu koğuş arkadaşlarından Sabri (Tuncer Necmioğlu) ile Arap Mithat’ı (Güven Şengil) etkiler. Kısa süre sonra ce­zasını tamamlayıp dışarı çıkan Arap Mithat, Cemal’e yardımcı olmak için ailesinin kaldığı yalıya gider. Cemal’in başına gelenler içler acı­sıdır. Yalı satılmış, Refik Kemal ölmüş, Koray'ın tecavüz ettiği karı­sı üç ay önce ortadan kaybolmuş, ihtiyar anası çocuklara bakama­yınca onları evlatlık vermiş... Bütün bunları tek tek Cemal’e anlat­mak zordur. Ama Sabri yüreğine taş basarak anlatır.

Yıllar sonra af kanunu çıkar. Ancak Cemal, genel aftan tümüyle yararlanamamaktadır. Yattığı yıllar hesaplanır, tahliyesi için 4 yıl 7 ayı daha vardır. Ve zaman geçer, tahliye zamanı gelir. Dışarı çıkan Cemal'i arka­daşları Sabri, Arap Mithat ve Mehmet Ağa (Mehmet Büyükgüngör) yalnız bırakmazlar. Onu hapislik günlerinden bu yana 'baba' adıyla çağırmaktadırlar. Önce Cemal’in yıllar önce kaybolan çocukları ara­nır. Oğlu Ali'yi (Aytaç Arman) bir kumarhanede bulurlar. Ali, büyü­yünce gayrı  meşru işler çeviren bir bitirim olmuştur. Baba-oğul ku­marhanede karşı karşıya gelirler. Ama Ali, Almanya'da öldüğünü sandığı babasını tanıyamaz.

Koray'ın, Cemal’in tahliyesinden sonra huzuru kaçmıştır. Ali'yi çağırıp başının dertte olduğunu söyler. Ali (Aytaç Arman), Koray'ın yanında çalıştırdığı adamlarından biridir, aynı zamanda. Ona gizli bir görev verir. Cemal, ailesini felakete sürükleyen Koray'ı can dost­larıyla ararken, bu kez kızı Saliha'yı (Ender Doruk) bir randevu evinde bulur. Arkadaşları onu birlikte kalması için üst kattaki bir kızın odasına çıkarırlar. Genç kız soyunurken, Cemal, boynunun al­tındaki beni görür. Kızını tanımıştır. Saliha arkasını dönüp baktığın­da kimseyi göremez. Giyinip aşağıya indiğinde aralarında bir dost­luk ilişkisi başlar. Birbirlerinin geçmişini sorgularlar. Kız, "Allah ba­bamın gözünü kör etsin, beni mahveden o değil mi, başımıza gelen bütün felaketlerin sebebi o..." der. Ağlamamak için kendini zor tu­tan Cemal, "İstersen ben senin baban olayım," deyip kızını bu evden çıkarır.

Bu arada Cemal’in arkadaşları Koray'ı bulmuşlardır. Cemal bir si­lah ister. Ancak Arap Mithat ve Mehmet Ağa, Cemal’in elini kana bulamasına karşıdırlar. Koray, Ali'yle birlikte eve gelir. Ali aşağıda, arabada kalırken, Koray içeri girmiştir. Karşısında birden Cemal’i görür Koray. Koray pişman, Cemal’se yılların kiniyle doludur. Yalvarır Koray, ama Cemal duymaz bile, tetiği çeker. Silah sesiyle yuka­rı fırlayan Ali, Cemal’i arkasından vurur. Ali son anda Cemal'i gülü­şünden tanır. Ve çığlık çığlığa bağırır Ali: "Babaaaa... Babaaa...! “[1]

Ödülleri: 4. Adana Altın Koza Film Festivali'nde (1972)
En başarılı film', Yılmaz Güney de 'en başarılı erkek oyuncu' seçildi

jüri üyeleri: Şevket Rado, Kad­ri Kayabal, Orhan Özkırım, Muazzez Tahsin Berkant, Refik Sönmezsoy, Edip Hakkı Köseoğlu, Yalçın Remzi Yüreğir, Muzaffer Tema, Mücahit Be­şer, Sabahattin Filmer, Adnan Sümer.

Not: Sonuçlar Cumhuriyet gazetesinde (29 Eylül 1972) açıklandı. Sonuçların gazetelerde ve radyolarda açıklanma­sından sonra jüri başkanı Şevket Rado, Kadri Kayabal, Orhan Özkırım ve Muzaffer Tema'nın itirazı üzerine Adana Belediye Başkanı Erdoğan Özlüşen'in çağrısıyla havaalanından geri çevrilen jüri üyeleri yeniden toplandı­lar. Bu kez Baba filminin ve Yılmaz Güney'in ödülleri Kara Doğan (Yılmaz Duru) filmine ve Yaralı Kurt adlı filmde oynayan Cüneyt Arkın'a verildi. Cüneyt Arkın ödülü reddetti. Olay basında çeşitli tepkilere yol açtı. CHP Uşak milletvekili Adil Turan olayı bir soru önergesiyle Meclis gündemine getirdi. Olay Adana Altın Koza Film Festivali tarihine bir skandal, bir leke olarak geçti.

Bekir Yıldız'ın yine “Sahipsizler” romanında  yer alan Bedrana öyküsüyle, "Beyaz Türkü "  romanında yer alan "Hamuş Öyküleri", İhsan Yüce ve Vedat Türkali tarafından senaryolaştırılarak "BEDRANA" adı altında  sinemaya uyarlanır.


[1] Agah Özgüç, “Bütün Filmleriyle Yılmaz Güney” syf, 329-332


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder