Translate

9 Nisan 2020 Perşembe

DARBE (1990) - Bekir Yıldız


 Yönetmen: Ümit Efekan, Senaryo: Bekir Yıldız, Haşmet Zeybek (Bekir Yıldız’ın aynı isimli Romanından), Görüntü: Ertunç Şenkay, Müzik: Cahit Berkay, Kurgu: Sedat Karadeniz, Sesleri Alan: Erkan Esenboğa, Yapım: Tuğçen Film

Oyuncular: Kadir İnanır, Menderes Samancılar, Bülent Bilgiç, Nilgün Akçaoğlu

& Darbe, işkenceye dayanamayarak örgüt arkadaşlarını ele ve­ren, daha sonra da Pişmanlık Yasası’ndan yararlanarak estetik ameliyatla yüzünü ve kimliğini değiştiren bir devrimcinin yeni hayatında kendisiyle hesaplaşmasını anlatan bir filmdir. Onun iti­raflarıyla örgütten pek çok arkadaşı içeriye girmiş, bir arkadaşı da idam edilmiştir. Kimliğini gizleyerek karısıyla tekrar ilişki kurar, ama gerçek anlaşılınca karısı, devrime ve arkadaşlarına ihanet et­tiği için onu reddeder. İşkenceye dayanmak için direnen ama so­nuçta yenik düşen itirafçı ise tek suçlunun kendisi olmadığını, toplum sorunlarıyla ilgilenmeyen suskun aydınların da kendisi kadar suçlu olduğunu düşünmektedir.

Televizyonda 1980’li yılların bir özeti yayınlanmaktadır. 1 mil­yon insanın ölümüne yol açan Körfez Savaşı, işgalci İsrail asker­lerinin bir direnişçinin kollarını taşlarla vurarak kırdıkları görün­tüler... O esnada çalan kapıyı açan kadın, karşısında eşi Hamdul­lah Şimşek’i soran polisi bulur. Teşhis için karakola gelmesini söyler polis.

Morgda ölü diye teşhis ettirdikleri kocası ölmemiştir. Pişman­lık yasasından yararlanarak itirafçı olan Hamdullah artık hayata yeni bir yüzle, yeni bir kimlikle devam edecektir. Yeni kimliğiyle Yavuz, polis tarafından yerleştirildiği evden dışarıya baktığında, “Kim bilir bu koca şehirde kaç hain, kaç namussuz, kaç korkak yaşıyordur? Yiğitler, yiğitler de vardır ama,” diye düşünür.
Uzandığında tavandan sarkan ampul idam ipi gibi görünür gö­züne. Gözleri bağlı, işkence gördüğü anları anımsar. Hiç kimse­nin, en güçlü hayvanların bile dayanamayacağı kadar ağır işken­ çelerden geçtiğini, çok büyük acılar yaşatıldığını düşünür. Yaşa­dığı her an, her ses, her görüntü ve hareket, gördüğü ağır işkence­leri çağrıştırır.

Gerçek kimliğiyle yaşadığı es­ki hayatının izini sürmeye başlar. Eski dava arkadaşı Taner’le bağ­lantı kurar, onun kaçıp kurtulma­sını ister. Eşinin, oğlunun hayat­larını izler uzaktan uzağa. Devle­tin ayarladığı bir işte çalışmaya başlar. Bayramda eşiyle birlikte oğlunun, anne ve babasının me­zarı başında gözyaşı dökerek dua ettiğini görür. Karısı onun bir devrimci olarak öldüğüne ya da öldürüldüğüne inanıyordur. Ba­basını soran oğluna da bunları söyler.
Karısı Narin’le, oğluyla iletişim kurmaya çabalayan Hamdul­lah’ın karşılaşmaları, buluşmaları çoğaldıkça eski eşiyle araların­daki ilişki duygusal bir ilişkiye dönüşür. Kocasının anılarıyla do­lu yaşayan Narin’i, çelişkiye sürükler yaşadığı duygular. Kocası­nın can ciğer arkadaşı Ali Akkuş’un annesi Hatice teyze uğramış, oğlunun izini bulamadığını, kayıp olduğunu söylemiştir. Narin de gündelik hayatındaki sıkıntılarını aktarırken bu bilgiyi de söy­ler adama. Ali Akkuş da Hamdullah’ın itiraflarıyla/teşhisiyle yar­gılanan ve idam edilen bir devrimcidir.

Karısı ve yeni kimliğiyle Yavuz birlikte olurlar. Gelen esra­rengiz telefonun ardından buluşmaya giden Narin, Hamdul­lah’ın eski dava arkadaşı Taner’den Yavuz’un gerçek kimliğini öğrenir. Yavuz diye âşık olduğu, birlikte olduğu adam, saygı duyduğu, anısını yüreğinde yaşattığı, devrimci olarak öldüğünü ya da öldürüldüğünü sandığı, gerçekteyse itiraflarıyla örgütünü ve dava arkadaşlarını ele veren, ölümüne sebep olan eski koca­sı Hamdullah Şimşek’tir.[1]


[1] Mesut Kara "Sinema ve 12 Eylül" Agora Kitaplığı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder