Translate

10 Nisan 2020 Cuma

KADININ ADI YOK (1987) Duygu Asena


 Yönetmen: Atıf Yılmaz Batıbeki, Eser: Duygu Asena, Senaryo: Atıf Yılmaz, Barış Pirhasan, (Leyla Özalp, Hale Soygazi Sevgi Saygı’nın  katkılarıyla), Görüntü Yönetmeni: Çetin Tunca, Danışman: Leyla Özalp,  Müzik: Esin Engin, Yönetmen Yardımcısı: Sevgi Saygı, Elif Yılmaz, Hilal Gergin, Kamera Yardımcısı: Bora Üstüntaş, Aydınlatma: Renzi Biçer, Şevki Gezer, Bilal Tahtakılıç,  Kurgu-Eşleme: Mevlüt Koçak, Set Ekibi: İsmail Kündem, Turgut Pelit, İbrahim Tekin, Sanat Yönetmeni: Füsun  Selen Tunca,  Negatif Kurgu: Orhan Turgut, Selahattin Turgut, Film Baskı, Mustafa Koç, Film Yıkama: Ufuk Kayar, Özel Efekt: Hilmi Güver, Erdoğan Bugay, Makyaj: Berrin Sun, Fotoğraf: Ömer Orhun, Seslendirme: Stüdyo İmaj, Ses Kayıt: Al Williams, Nail Yılmaz, Seslendirme Yönetmeni: Mustafa Alabora, Prodüksiyon Amiri: Sadık Deveci, Ahmet Şişman, Ahmet Altınterim, Yapım: Odak Film/Cengiz Ergun (Sinefekt Laboratuvarlarında hazırlanmıştır).

Oyuncular: Hale Soygazi (Kadın),  Aytaç Arman (Adam), Tarık Tarcan (Mehmet), Selen Şenbay (Gürkan), Şahika Tekand (Sevil), Sevda Aktolga (Zerrin), Mehmet Akan (Baba), Sema Çeyrekbaşı (Anne), Arif Akaya (Erhan, Yasemin Akaya (Gül), Rozet Hubeş (Figen), Selma Tarcan, Ayşen Çetiner (Nilay), Alev Karaca (Gülriz), Şahin Şahan (Faruk), Yaman Tarcan (Özcan), Erdal Tosun (Teoman), Yıldız Kurdoğlu (Sermin), Yaşar Şener (Fındıkçı), İsmail Kündem, Ahmet Altunkerim (Rıfat) Çocuk Oyuncular: Yeşim Tozan (Kadınının 13 yaşı), Figen Çiftçi (Kadının 6. Yaşı)

Konu: İşinden ve kocasından aynrılan Işık (Hale Soygazi) yorgun düşmüştür. Bir arkadaşının yazlıktaki evine gider. Bir süre burada kendi kendiyle bir iç hesaplaşması başlar. Çocukluğu ve babasının  üzerindeki etkileri, bu etkiler sonucu erkeklerle olan iIişkisini düşünür. Sonra da tüm bunIarı yazmaya başlar. Yanlış  bir evIilik yüzünden mutluluğu dışardaki ilişkilerde arayıp yalnızlıktan kurtulmak için geçirdiği bunalımlardan sonra genç kadın, nasıl ayakta kalacaktır? Bu düşünceler içinde bir çıkış yolu ararken, ev sahibinin çevirmen arkadaşı Orhan (Aytaç Arman) yazlığa gelir ve yanlışlıkIa Işık'ın  yazdlklarını okur. Böylece araIarında bir dostluk kurulur.

&  Kitabın  önemli bir bölümü olan, Kadının iş arkadaşı Mehmet'le yaşadığı  sevgi ve dolayısıyla Mehmet ve karısıyla kurduğu üçlü dostluk, bu garip, ama ilginç ilişki, filmde nedense bir  Fransız bulvar komedisi düzeyine iniyor, seyirci tarafından kahkahalarla karşılanıyor ... Herhalde filmin yaratıcılarının hiç de amaçlamadlkları bir şey!.. Ve final öncesine konan apartman yöneticisiyle tartışma sahnesi, Kadının  sosyal amacının  nerdeyse yalnızca kimsenin kendisine karışmadığı  bir evde, gönlünce, erkek arkadaşlarını  isteği gibi kabul ederek yaşamak olduğu yönünde kuşkulu bir yorum getiriyor ... Kitabın son bölümlerinin es geçirilerek, finalin, daktilosunun başına çıplak  oturup kitabını  yazmaya başlayan lilk görüntüsüyle gelmesiyle, belki oldukça estetik, ama kitabı ve sonunu en iyi özümleyen bir final değil...ilginç bir kitaba dayansa da bunca kadın ve kadın hakkı, özgürlüğü, kişiliği laflarının  edilmesi, sonuç olarak getçek bir "kadın filmi" yaratmaya yeterli olmuyor. "Kadın filmi" ise "Mine"den "Adı Vasfiye"ye, bir çok Atlf Yılmaz filmi, daha kadın   filmiydi ... Ve "adın filmi olup olmaması bir yana "Kadının  Adı Yok", ne yazık ki iyi bir film bile değil ( Atilla Dorsay, Kadının Adı  Var, filmi yok, Cumhuriyet, 19 Şubat 1988).

& Yılmaz önce kitaptaki "adsız kadın"ın erkek gibi davranarak erkek dünyasında yer edinmesini, ters-yüz ederek "kadın gibi davranan kadın"la filmine yeni br boyut farklI bir görüş getirmek istemiş. Işık'ı, filmde görüntülediği kadarıyla gömlek degiştirir gibi erkek değiştiren duygusuz, nedensiz ve amaçsız, kendi yalnızlığı içinde devinen iletişimsiz bir kişilik haline sokmuş. Hatta bu doğrultuda Işık'ın eşinden neden ayrıldığını anlamak bile mümkün değil. Hele hele boynuzlanan koca ile, aldatılan kadının  anlayışlık  sınırını zorlayan öylesine yapay bir nazikliği var ki bunu da kitabın/filmin savunduğu öğeler içinde bir yerlere koymak oldukça zor kuşkusuz bu örnekleri daha da çoğaltarak, eşlerin birbirlerini aldattıkları  için değil, aldatma eylemindeki tavırları -açık ve sinsi oluşları-  yüzünden suçlamalarındaki sakatlıktan, finaldeki sözüm ona arınmayı simgeleyen anadan doğma yazı yazmaya dek götürebiliriz. Belli ki Atıf Usta, kitapta değiştirdiği yerlere anlaşılmadığı oranda daha etkili olabileceğine inandığı  kimi işlevsiz ve oldukça yapay sahneler ekleyerek işin içinden sıyrılmayı yeğlemiş (Burçak Evren, iyi ki "Kadının Adı Yok", Güneş, 11 Mart 1988).
& "Kadının Adı Yok" kitabını okuduğumda bende özellikle üç değişikve temel izlenim tortusu bıraktığını anımsıyorum. Biri, "adı ollmayan kadın" adına bir üzüntü; yaşamı ne denli acılar, düş kırıklıkları, sevgisizlik ve iletişimsizlik içinde geçmiş!.. Öbürü, bir erkek olarak kendi adıma ve tüm erkekler adına duyumsadığım bir pişmanlık; "biz erkekler", ne denli acılar çektirmiş, nasıl hırpalanmış, ne kadar üzmüştük "adı olmayan kadını" ve kuşkusuz başka kadınları... Hem de gerçek anlamda haşin, kaba, sert, aşırı ölçüde bencil davranmadığımız halde... (Çünkü kitaptaki erkekler, genelde hiç de toplumumuzda her gün gazetelere yansıyan haberlerdekine benzer veya Yeşilçam filmlerinin "kötü" erkeklerini andırır biçimde davranmıyorlardı). Bir üçüncü izlenim de bu kez Duygu Asena adına bir "takdir", bir hayranlık duygusuydu  böylesine kişisel şeyleri, "gizli" kalması hep gelenek olmuş, hiç su yüzüne vurulmamış şeyleri nasıl da açık açık, ülkemizde az görülür bir yüreklilikle yazmıştı!.. "Kadının Adı Yok", edebi değeri belki yüksek bir yapıt değildi. Ama Türk toplumunda 1980'lerin kentli (kentsoylu) kadınının bir kimlik haykırışına, bir özgürlük manifestosuna dönüştüğü sanırım kolayca söylenebilirdi.

Kitabın filminin de yapılması kaçınılmazdı. Ve bu filmi, 1980''lerdeki "kadın-filmleri"nin öncülüğünü (büyük bir keyifle) yüklenmiş, bir "kadın yönetmeni" olduğu konusundaki açık gizli söylentilerin (belki de kendisi tarafından) yayılmasına üstü kapalı bir sevinç tepkisi göstermiş Atıf Yılmaz'ın yönetmesi ve belki de kadın oyuncularımızın arasında en "feminist"i olan Hale Soygazi'nin başrolü oynaması da kaçınılmazdı.

"Kadının Adı Yok" ne yazık ki, tüm beklentilere karşın başarılı bir film değil. Kitabın tüm erdemleri, tüm ilginç ve güçlü yanları perdeye nedense bir türlü geçmemiş. Buna karşılık, kitabın tüm zaafları, eksikleri ve kusurları perdede sanki büyüteçten geçmişcesine kocaman duruyor... Filmin başlangıç bölümleri, aslında oldukça umut veriyor. Hayatının belli bir noktasına gelmiş olan "kadın" (ki filmde artık adı vardır: Işık), anılarını yazmakta, bu arada geçmişi anmaktadır. Atıf Yılmaz, bugünle geçmiş arasında çok hafif bir köprü kurmuş, yumuşak bir geçiş sağlamış gibidir. Özellikle çocukluk ve ilk gençlik bölümleri gerek ele alınan temaların gerek kullanılan terminolojinin (aybaşı, adet görme, kızlık zarı, meme "çük" vs.) sinemamız için yeniliği açısından olsun, oldukça ilginç gözükür. Çocukluktan yeni yetmeliğe, oradan da genç kızlığa geçiş, bir kaç sahneyle ustaca verilmiş, Hale Soygazi' nin fiziğinin genç kızlık dönemine uygunluğunun da yardımıyla, olaylar artık günümüze gelip dayanmıştır ...

Ne var ki bundan sonrası bir türlü beklenen Atıf Yılmaz ustalığına erişemiyor. Psikolojik bir roman olmayan, zaten klasik anlamda bir roman da olmayan Duygu Asena'nın yapıtında oldukça şematik biçimde, birkaç çizgiyle verilmiş ancak alatının genel yapısı içinde okuru yadırgatmayan tipler (özellikle erkek tipleri), film de bir türlü  yaşamıyor, nefes alamıyorlar. Ne Erhan, ne Gürkan, ne Mehmet, ne "koltuk değnekli adam" birer figür, birer yüz olmayı aşıp yaşayan kişiliklere dönüşemiyor. Ekonomik açıdan oldukça  rahat bir çevrede geçen, herkesin bir araba sahibi olduğu, gerçek anlamda geçim sıkıntısı" sorunlarının bulunmadığı filmde, erkeklerin sonuçta  Türkiye ortalamasına göre oldukça "nazik" davrandığı, kendilerini "boynuzlamasına" bile, ister koca, ister sevgili olsunlar rıza gösterdiği, "el bebek-gül bebek" davranılan Kadın'ın, tüm bunlara karşın yine de "kişiliğini bulmak", erkeklerle "eşit" olarak "özgürce" yaşamak çabası, kitapta inandırıcıyken, fılmde nedense aşırı, haksız, fantezi bir çaba düzeyine iniyor.

Kitabın önemli bir bölümü olan, Kadın'ın iş arkadaşı Mehmet'le yaşadığı sevgi ve dolayısıyla Mehmet ve karısıyla kurduğu üçlü dostluk, bu garip, ama ilginç ilişki, filmde nedense bir Fransız bulvar komedisi düzeyine iniyor', seyirci tarafından kahkahalarla karşılanıyor... Herhalde filmin yaratıcılarının hiç de amaçlamadıkları bir şey!.. Ve final öncesine konan apartman yöneticisiyle tartışma sahnesi, Kadın'ın sonsal amacının nerdeyse yalnızca kimsenin kendisine karışmadığı bir evde, gönlünce, erkek arkadaşlarını istediği gibi kabul ederek yaşamak olduğu yönünde kuşkulu bir yorum getiriyor.  Kitabın son bölümlerinin es geçilerek, finalin, daktilosunun başına çıplak (niye çıplak'!) oturup kitabını yazmaya başlayan Işık görüntüsüyle gelmesi, belki oldukça estetik, ama kitabı ve sonunu en iyi özümleyen bir final değil …

İlginç bir kitaba dayansa da, bunca kadın ve kadın hakkı, özgürlüğü, kişiliği laflarının edilmesi, sonuç olarak gerçek bir "kadın filmi" yaratmaya yeterli olmuyor. "Kadın filmi", ise "Mine"den "Adı Vasfıye"ye, birçok Atıf Yılmaz filmi, daha "kadın filmi"ydi ... Ve "kadın filmi" olup olmaması bir yana, "Kadının Adı Yok", ne yazık ki iyi bir film bile değil. “ ”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder