Yönetmen: Atıf
Yılmaz Batıbeki, Eser: Duygu Asena, Senaryo: Atıf Yılmaz, Barış Pirhasan, (Leyla
Özalp, Hale Soygazi Sevgi Saygı’nın
katkılarıyla), Görüntü Yönetmeni: Çetin Tunca, Danışman: Leyla
Özalp, Müzik: Esin Engin, Yönetmen
Yardımcısı: Sevgi Saygı, Elif Yılmaz, Hilal Gergin, Kamera Yardımcısı: Bora
Üstüntaş, Aydınlatma: Renzi Biçer, Şevki Gezer, Bilal Tahtakılıç, Kurgu-Eşleme: Mevlüt Koçak, Set Ekibi: İsmail
Kündem, Turgut Pelit, İbrahim Tekin, Sanat Yönetmeni: Füsun Selen Tunca,
Negatif Kurgu: Orhan Turgut, Selahattin Turgut, Film Baskı, Mustafa Koç,
Film Yıkama: Ufuk Kayar, Özel Efekt: Hilmi Güver, Erdoğan Bugay, Makyaj: Berrin
Sun, Fotoğraf: Ömer Orhun, Seslendirme: Stüdyo İmaj, Ses Kayıt: Al Williams,
Nail Yılmaz, Seslendirme Yönetmeni: Mustafa Alabora, Prodüksiyon Amiri: Sadık
Deveci, Ahmet Şişman, Ahmet Altınterim, Yapım: Odak Film/Cengiz Ergun (Sinefekt
Laboratuvarlarında hazırlanmıştır).
Oyuncular: Hale Soygazi (Kadın),
Aytaç Arman (Adam), Tarık Tarcan (Mehmet), Selen Şenbay (Gürkan), Şahika
Tekand (Sevil), Sevda Aktolga (Zerrin), Mehmet Akan (Baba), Sema Çeyrekbaşı
(Anne), Arif Akaya (Erhan, Yasemin Akaya (Gül), Rozet Hubeş (Figen), Selma
Tarcan, Ayşen Çetiner (Nilay), Alev Karaca (Gülriz), Şahin Şahan (Faruk), Yaman
Tarcan (Özcan), Erdal Tosun (Teoman), Yıldız Kurdoğlu (Sermin), Yaşar Şener
(Fındıkçı), İsmail Kündem, Ahmet Altunkerim (Rıfat) Çocuk Oyuncular: Yeşim
Tozan (Kadınının 13 yaşı), Figen Çiftçi (Kadının 6. Yaşı)
Konu: İşinden ve kocasından aynrılan Işık (Hale Soygazi) yorgun
düşmüştür. Bir arkadaşının yazlıktaki evine gider. Bir süre burada kendi
kendiyle bir iç hesaplaşması başlar. Çocukluğu ve babasının üzerindeki etkileri, bu etkiler sonucu
erkeklerle olan iIişkisini düşünür. Sonra da tüm bunIarı yazmaya başlar.
Yanlış bir evIilik yüzünden mutluluğu
dışardaki ilişkilerde arayıp yalnızlıktan kurtulmak için geçirdiği
bunalımlardan sonra genç kadın, nasıl ayakta kalacaktır? Bu düşünceler içinde
bir çıkış yolu ararken, ev sahibinin çevirmen arkadaşı Orhan (Aytaç Arman)
yazlığa gelir ve yanlışlıkIa Işık'ın
yazdlklarını okur. Böylece araIarında bir dostluk kurulur.
& Kitabın önemli bir bölümü olan, Kadının iş arkadaşı
Mehmet'le yaşadığı sevgi ve dolayısıyla
Mehmet ve karısıyla kurduğu üçlü dostluk, bu garip, ama ilginç ilişki, filmde
nedense bir Fransız bulvar komedisi düzeyine
iniyor, seyirci tarafından kahkahalarla karşılanıyor ... Herhalde filmin
yaratıcılarının hiç de amaçlamadlkları bir şey!.. Ve final öncesine konan
apartman yöneticisiyle tartışma sahnesi, Kadının sosyal amacının nerdeyse yalnızca kimsenin kendisine
karışmadığı bir evde, gönlünce, erkek
arkadaşlarını isteği gibi kabul ederek
yaşamak olduğu yönünde kuşkulu bir yorum getiriyor ... Kitabın son bölümlerinin
es geçirilerek, finalin, daktilosunun başına çıplak oturup kitabını yazmaya başlayan lilk görüntüsüyle
gelmesiyle, belki oldukça estetik, ama kitabı ve sonunu en iyi özümleyen bir
final değil...ilginç bir kitaba dayansa da bunca kadın ve kadın hakkı,
özgürlüğü, kişiliği laflarının edilmesi,
sonuç olarak getçek bir "kadın filmi" yaratmaya yeterli olmuyor.
"Kadın filmi" ise "Mine"den "Adı Vasfiye"ye, bir
çok Atlf Yılmaz filmi, daha kadın
filmiydi ... Ve "adın filmi olup olmaması bir yana
"Kadının Adı Yok", ne yazık ki
iyi bir film bile değil ( Atilla Dorsay, Kadının Adı Var, filmi yok, Cumhuriyet, 19 Şubat 1988).
& Yılmaz önce kitaptaki "adsız kadın"ın erkek gibi
davranarak erkek dünyasında yer edinmesini, ters-yüz ederek "kadın gibi davranan
kadın"la filmine yeni br boyut farklI bir görüş getirmek istemiş. Işık'ı,
filmde görüntülediği kadarıyla gömlek degiştirir gibi erkek değiştiren
duygusuz, nedensiz ve amaçsız, kendi yalnızlığı içinde devinen iletişimsiz bir
kişilik haline sokmuş. Hatta bu doğrultuda Işık'ın eşinden neden ayrıldığını
anlamak bile mümkün değil. Hele hele boynuzlanan koca ile, aldatılan
kadının anlayışlık sınırını zorlayan öylesine yapay bir
nazikliği var ki bunu da kitabın/filmin savunduğu öğeler içinde bir yerlere
koymak oldukça zor kuşkusuz bu örnekleri daha da çoğaltarak, eşlerin
birbirlerini aldattıkları için değil,
aldatma eylemindeki tavırları -açık ve sinsi oluşları- yüzünden suçlamalarındaki sakatlıktan,
finaldeki sözüm ona arınmayı simgeleyen anadan doğma yazı yazmaya dek
götürebiliriz. Belli ki Atıf Usta, kitapta değiştirdiği yerlere anlaşılmadığı
oranda daha etkili olabileceğine inandığı
kimi işlevsiz ve oldukça yapay sahneler ekleyerek işin içinden
sıyrılmayı yeğlemiş (Burçak Evren, iyi ki "Kadının Adı Yok", Güneş,
11 Mart 1988).
& "Kadının Adı Yok" kitabını
okuduğumda bende özellikle üç değişikve temel izlenim tortusu bıraktığını
anımsıyorum. Biri, "adı ollmayan kadın" adına bir üzüntü; yaşamı ne
denli acılar, düş kırıklıkları, sevgisizlik ve iletişimsizlik içinde geçmiş!..
Öbürü, bir erkek olarak kendi adıma ve tüm erkekler adına duyumsadığım bir
pişmanlık; "biz erkekler", ne denli acılar çektirmiş, nasıl
hırpalanmış, ne kadar üzmüştük "adı olmayan kadını" ve kuşkusuz başka
kadınları... Hem de gerçek anlamda haşin, kaba, sert, aşırı ölçüde bencil
davranmadığımız halde... (Çünkü kitaptaki erkekler, genelde hiç de toplumumuzda
her gün gazetelere yansıyan haberlerdekine benzer veya Yeşilçam filmlerinin
"kötü" erkeklerini andırır biçimde davranmıyorlardı). Bir üçüncü
izlenim de bu kez Duygu Asena adına bir "takdir", bir hayranlık
duygusuydu böylesine kişisel şeyleri,
"gizli" kalması hep gelenek olmuş, hiç su yüzüne vurulmamış şeyleri
nasıl da açık açık, ülkemizde az görülür bir yüreklilikle yazmıştı!.. "Kadının
Adı Yok", edebi değeri belki yüksek bir yapıt değildi. Ama Türk toplumunda
1980'lerin kentli (kentsoylu) kadınının bir kimlik haykırışına, bir özgürlük
manifestosuna dönüştüğü sanırım kolayca söylenebilirdi.
Kitabın filminin de yapılması kaçınılmazdı. Ve bu filmi,
1980''lerdeki "kadın-filmleri"nin öncülüğünü (büyük bir keyifle)
yüklenmiş, bir "kadın yönetmeni" olduğu konusundaki açık gizli
söylentilerin (belki de kendisi tarafından) yayılmasına üstü kapalı bir sevinç
tepkisi göstermiş Atıf Yılmaz'ın yönetmesi ve belki de kadın oyuncularımızın
arasında en "feminist"i olan Hale Soygazi'nin başrolü oynaması da kaçınılmazdı.
"Kadının Adı Yok" ne yazık ki, tüm beklentilere karşın
başarılı bir film değil. Kitabın tüm erdemleri, tüm ilginç ve güçlü yanları perdeye
nedense bir türlü geçmemiş. Buna karşılık, kitabın tüm zaafları, eksikleri ve
kusurları perdede sanki büyüteçten geçmişcesine kocaman duruyor... Filmin
başlangıç bölümleri, aslında oldukça umut veriyor. Hayatının belli bir
noktasına gelmiş olan "kadın" (ki filmde artık adı vardır: Işık),
anılarını yazmakta, bu arada geçmişi anmaktadır. Atıf Yılmaz, bugünle geçmiş
arasında çok hafif bir köprü kurmuş, yumuşak bir geçiş sağlamış gibidir.
Özellikle çocukluk ve ilk gençlik bölümleri gerek ele alınan temaların gerek
kullanılan terminolojinin (aybaşı, adet görme, kızlık zarı, meme
"çük" vs.) sinemamız için yeniliği açısından olsun, oldukça ilginç
gözükür. Çocukluktan yeni yetmeliğe, oradan da genç kızlığa geçiş, bir kaç
sahneyle ustaca verilmiş, Hale Soygazi' nin fiziğinin genç kızlık dönemine
uygunluğunun da yardımıyla, olaylar artık günümüze gelip dayanmıştır ...
Ne var ki bundan sonrası bir türlü beklenen Atıf Yılmaz ustalığına
erişemiyor. Psikolojik bir roman olmayan, zaten klasik anlamda bir roman da olmayan
Duygu Asena'nın yapıtında oldukça şematik biçimde, birkaç çizgiyle verilmiş
ancak alatının genel yapısı içinde okuru yadırgatmayan tipler (özellikle erkek
tipleri), film de bir türlü yaşamıyor,
nefes alamıyorlar. Ne Erhan, ne Gürkan, ne Mehmet, ne "koltuk değnekli
adam" birer figür, birer yüz olmayı aşıp yaşayan kişiliklere dönüşemiyor.
Ekonomik açıdan oldukça rahat bir
çevrede geçen, herkesin bir araba sahibi olduğu, gerçek anlamda geçim
sıkıntısı" sorunlarının bulunmadığı filmde, erkeklerin sonuçta Türkiye ortalamasına göre oldukça
"nazik" davrandığı, kendilerini "boynuzlamasına" bile,
ister koca, ister sevgili olsunlar rıza gösterdiği, "el bebek-gül
bebek" davranılan Kadın'ın, tüm bunlara karşın yine de "kişiliğini
bulmak", erkeklerle "eşit" olarak "özgürce" yaşamak
çabası, kitapta inandırıcıyken, fılmde nedense aşırı, haksız, fantezi bir çaba
düzeyine iniyor.
Kitabın önemli bir bölümü olan, Kadın'ın iş arkadaşı Mehmet'le
yaşadığı sevgi ve dolayısıyla Mehmet ve karısıyla kurduğu üçlü dostluk, bu
garip, ama ilginç ilişki, filmde nedense bir Fransız bulvar komedisi düzeyine
iniyor', seyirci tarafından kahkahalarla karşılanıyor... Herhalde filmin
yaratıcılarının hiç de amaçlamadıkları bir şey!.. Ve final öncesine konan
apartman yöneticisiyle tartışma sahnesi, Kadın'ın sonsal amacının nerdeyse
yalnızca kimsenin kendisine karışmadığı bir evde, gönlünce, erkek arkadaşlarını
istediği gibi kabul ederek yaşamak olduğu yönünde kuşkulu bir yorum
getiriyor. Kitabın son bölümlerinin es
geçilerek, finalin, daktilosunun başına çıplak (niye çıplak'!) oturup kitabını
yazmaya başlayan Işık görüntüsüyle gelmesi, belki oldukça estetik, ama kitabı
ve sonunu en iyi özümleyen bir final değil …
İlginç bir kitaba dayansa da, bunca kadın ve kadın hakkı,
özgürlüğü, kişiliği laflarının edilmesi, sonuç olarak gerçek bir "kadın
filmi" yaratmaya yeterli olmuyor. "Kadın filmi", ise
"Mine"den "Adı Vasfıye"ye, birçok Atıf Yılmaz filmi, daha
"kadın filmi"ydi ... Ve "kadın filmi" olup olmaması bir
yana, "Kadının Adı Yok", ne yazık ki iyi bir film bile değil. “ ”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder