Senaryo ve Yönetmen:
Turgut Yasalar, Eser: Ahmet Ümit, Görüntü Yönetmeni: Gökhan Atılmış, Kurgu:
Mustafa Preşeva, Sanat Yönetmeni: Serhan Kazar, Hülya Kahyaoğlu Taylan,
Ortak Yapımcı: Mehmet
Kılıçel, Yapım Koordinatörü: Manolya Şen, Yapım Sorumlusu: Zafer Çelik, Cihad Figen, Yapım
Asistanı: Zafer
Karahan, Aydın Kalaycı Hüseyin Köker, Temel Kerimoğlu,Yönetmen Yardımcısı: Tuba Çoban,
1.Yönetmen Yardımcısı: Başak Göksel, 2. Yönetmen Yardımcısı: Kübra
Çankaya, 3. Yönetmen Yardımcısı: Hilal Bakkaloğlu, 4. Yönetmen Yardımcısı: Alper
Elibol,1. Kamera Asistanı; Türksoy Gölebeyi, 2. Kamera Asistanı: Yağız Yavru,
Negatif Kurgu:
Kadir Burç, Kurgu Asistanı: Ahmet Turan Aldırmaz, Film Baskı: İlker Şen, Renk
Düzenleme: Çetin Yılmaz, Tolga Girici, Negatif Kayıt: Cem Taşkara, Işık Şefi: Vedat Özdemir, Işık Asistanı: Ali Şimşek, Özer Çalık, Barış Koçak,
Telesine: Cem Taşkara, Kostüm Sorumlusu: Arda Erkmen,Açelya Ülkümen, Sanat Asistanı: Şebnem Tezcan, İlker Apaydın, Kostüm Asistanı: Makyaj: İlknur Balcı, Kuaför: Levent Özer, Ses Tasarım: Usal Onan Karagözoğlu, Ses Kayıt: Aylin Yelkenli,Garip Özden, Boom Operatörü: Sarp Karaer, Boom Asistanı: Oral Kerem Yolaç, Set Amiri: Fikret Kumru, Set Asistanı: Cem Eken, Ayhan Çevrim, Murat Kumru, Barış Çatar,
Dağıtım ve İşletmen Sorumlusu: Temel Kerimoğlu, Mali İşler : Baha Serter, Ayfer Çelik, Yapım: Leopar Film – Kara Film/Zafer
Çelik, Turgut Yasalar, Temel Ke rimoğlu , Baha Serter
Oyuncular:
Uğur Polat ( ( Yıldırım),
Sara Meriç Cinbar
(Maria), Murat Karasu ( Tevfik),
Levent Yılmaz ( Orhan),
Sema Çeyrekbaşı ( Gülseren),
Yetkin Dikinciler ( Fahri),
Devrim Nas ( Sinan),
Ümit Çırak ( Şeref),
ilyas Salman ( Cuma),
Oktay Kaynarca ( Naci),
Hakan Pişkin ( Dr.Salih),
Tardu Flordun ( Piç
Neco), Itır Esen ( Sevim),
Manolya Aşık ( Gökçe),
Aylin Şimşek ( Ayça),
Gökhan Atılmış ( Özer
Yılkı), Serpil Ertuğral ( Gülizar),
Ayşe Melike Çerçi ( Jale),
Yaman Tarcan ( Gülizar
Baba), Zeynep Aslan ( Gülizar
Anne), Aynur Şen ( Morg
Görevli), Hanifi Aslan ( Örgüt
Üyesi), Ahmet Topbaşlı ( Örgüt
Üyesi), Cenk Ünal Erzen ( Resepsiyonist),
İbrahim Selim ( Polis),
Erhan Şengel ( Çiftlik
Adam), Saffet Karpat ( Mösyö
Koço), Banu Biramen ( Spiker),
Kutay Ülkü ( Spiker),
Sırrı Süreyya Önder Sedat), Selma Ergeç ( Mine), Ayten Uncuoğlu ( Madam Eleni), Kemal Bekir ( İsmet), Tülay Günal ( Melike), Sinan Albayrak ( Mustafa), Savaş Akova ( Metin), Mehmet Güleryüz
Konu: Sedat bir gizli servis elemanıdır.
Bir amir, bir ağabey, bir dost olarak sevdiği Yıldırım bir süre önce
öldürülmüştür. Sedat amirinin kendi servisince öldürüldüğüne inanmaktadır.
Sedat için mesleği her şeyin önünde gelmektedir. İstihbaratçılık yaşamının
amacı gibidir. Ancak teşkilat içi çatışmada Sedat da pasifize edilmiştir. Bir
boşluğa düşer. Sedat evlidir, karısı ve çocukları vardır ama onlar yaşamında
hep ikinci planda kalmışlardır. Onu yaşama yeniden bağlayacak tutkulu bir şey
gerekmektedir. O tutkulu ilişkiyi genç bir kız olan Mine'de bulur. Böylece
yaşamında çok önem verdiği meslek sevgisinin yerine başka bir ölümcül ilişkiyi,
Mine'nin aşkına koyar. Ancak Mine tuhaf biçimde ortadan kaybolur. Böylece Sedat
için, İstanbul'un labirentlerinde gizemli bir arayış başlar.
"Sis ve Gece" bir
karakterler galerisidir, izleyici, bu arayı boyunca Sedat'la birlikte insan
ilişkilerine doğru ilginç bir yolculuğa çıkar. İstanbul sokaklarında süren bu
arayış, kimisi geçmişin anılarına bağlı, kimisi değerlerini yitirmiş, para ve
çıkar ekseninde gelişen trajik ve komik ilişkilerin insanlarını çıkartır
karşımıza. Öykünün geçtiği mekanlar ve insan ilişkileri, İstanbul'un tarihinden
beri süre gelen karmaşık etnik yapısına işaret eder" Sis ve Gece".
Türkiye'de yaşayan Rumlar'ın son
temsilcilerinden olan Madam ve kızı Maria'nın öyküsü kederli olduğu kadar
düşündürücüdür de. Çarpık sanayileşmenin, alt yapısı oluşmamış ve gelişmenin
yarattığı şizofrenik boşluk ve oluşan suçlu profili bu insanların kimliğinde
anlatılır. Mahallesindeki Madam'ı soymaya çalışan dünün harbi delikanlısı
Şeref, çocuk satıcısı Piç Neco, baba ve eş katili Cuma, solcu sahaf Sinan,
solcu şair Fahri, istihbarat servisinin kahraman Yıldırım, kocasının ölümünün
ardından sorular sormaya devam eden karısı Gülseren, yargısız infaz
suçlamasıyla yüz yüze kalan Naci, her şeyin farkında olup sabırla bekleyen
Sedat'ın karısı Melike, kayıp kız Mine'nin annesi Sevim, Almanya'da kömür
ocaklarında özel güvenlik görevlisi olarak çalışan alkolik babası Metin, gizli
servis içindeki statükocuların temsilcisi İsmet, servis içinde her devrin adamı
Orhan ve Sedat'ın Teşkilata gazete
ilanıyla gelmiş yardımcısı Mustafa öteki
kişilikler günümüz Türkiye'sinde her gün karşılaşabileceğimiz insanlar olarak
yer alır.
"Sis ve Gece" de, suç
yada cinayet kurguyu tamamlayan, gerilimi tırmandıran birer dekor yada motif
olarak yer almaz. Suç, insan yazgısı üzerine trajik sonuçlar doğuran bir öğe
olarak boy gösterir. Kahramanların yaşamını alt üst eder, toplumsal kurumların
bireyi ezmesine, küçümsemesine, yabancılaşmasına neden olur. Öykü, toplumsal
düzeni savunan bir insanın serüveninde, bu amansız yabancılaşmayı,
yalnızlaşmayı dile getirir. Sağlam bir matematiğe dayanan kurgu, ana denklemin
yanı sıra van denklemlerle çeşitlenir. Yan denklemlerin çözümünü yeni
denklemleri gündeme getirir. Ana denklemin çözümünü finalde gerçekleşir.
Çarpıcı ve sürpriz bir finalle ...
! Türk
usulü polisiyede kilometre taşı
Ahmet
Ümit’in hep Türkiye’nin çağdaş anlamda ilk polisiye yazarı olduğunu
düşünmüşümdür. Gerçi geçmiş yıllarda bu türe merak salanlar olmadı değil: hatta
Peyami Safa’dan (Server Bedi takma adıyla yazdığı Cingöz Recai serüvenleri)
Kemal Tahir’e (yine takma adla yazdığı Mike Hammer romanları!), en ünlüler de
dahil!...
Ama
Ahmet Ümit başkadır. O, anglo-sakson polisiye roman geleneğini tümüyle bizden
konular ve karakterlerle besleyerek, son derece rahat okunan ve ayrıca her
kara-roman gibi bir yandan toplumsal eleştiri, öte yandan onulmaz bir hüzün
duygusu veren kitaplar yazmıştır. “Sis ve Gece”den başlayarak...
Bu
romanı ilk okuduğumda, bir film olması gereğini düşünmüş ve yazmıştım. Sinan
Çetin benim yazım üzerine ilgi duydu ve haklarını aldı, ama ortaya çıkan,
yazarın ifadesiyle romanla hiç ilişkisi kalmayan “Romantik” filmi oldu. (O da
zaten gösterilmedi). Şimdi Turgut Yasalar’ın “Leoparın Kuyruğu”ndan uzun bir
süre sonra çektiği bu yeni filmde, gerçek görsel karşılığını bulmuş.
Gizli
polis (MİT?) elemanı Sedat’ın öyküsünü anlatıyor film. Sedat örgütteki
huzursuzluktan şikayetçidir, evliliğinde pek mutlu değildir ve öte yandan, bir
süredir birlikte olduğu Mine’nin aniden ortadan kayboluşuyla sarsılır. Mine’yi
ararken çeşitli kişilerle karşılaşacak, değişik olaylar yaşayacak, ama
arayışını sürdürecektir.
Bu
klasik tema, birbirinden ilginç kişilikler barındırıyor. Yönetmen, hemen
hepsini usta oyunculara teslim etmiş: İlyas Salman’dan Kemal Bekir’e, Uğur
Polat’tan Yetkin Dikinciler’e, Ayten Uncuoğlu’ndan Tardu Flordun’a...Müzik ve
görüntü çalışması da birinci sınıf.
Filmin
daha çok senaryodan gelen iki temel kusuru var. İlki, hikayenin ayni zamanda
bir büyük aşk hikayesi olduğu gerçeği biraz ihmal edilmiş. Romanda öyle olmasa
da, görsel bir sanat olan sinemada seyirci Sedat-Mine ilişkisini daha iyi
tanımak istiyor. İkincisiyse “ölü ağabey” Yıldırım kişiliği ve onun geçmişten
gelen konuşmaları. Bunların da filmin yapısına iyi yedirildiğini ve boyut
kattığını söylemek kolay değil. Bu bölümler filmin temposunu da düşürüyor.
Ama bunun dışında film, düzeyli,
hatta soylu bir kara-film olmayı başarıyor. Sapasağlam kişilikler, alttan alta
süregelen bir merak duygusu, etrafımızı çeviren hayata karamsar bir
bakış...Özetle, sinemamızın yoksul olduğu bir alanda önemli ve umarım yol açıcı
bir çaba... (Atilla Dorsay)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder