– Yönetmen: Canan Evcimen Obay (İçöz), Senaryo: Nuray Oğuz, Sanat
Yönetmeni: Deniz Özen, Görüntü Yönetmeni: Tevfik Şenol, Kurgu: Hasan Bektaş,
Müzik: Turgay Erdener, Işık: Deniz Özen, Yapım: TRT/Mustafa Şen
Oyuncular: Şerif Sezer, Kürşat Alnıaçık, Hamza Zeytinoğlu, Zafer Yılmaz, Özlem Güveli, Meltem Savcı, Altan Gördüm, Hakan Haksun
Konu: Karşılıklı iki apartmanda oturan kadın ve erkeğin başlayan
arkadaşlıklarının, zamanla aşka dönüşmesini işleyen bir film. İstanbul’a
üniversitede okumak için gelen Oruç (Kürşat Alnıaçık) kendisini birden siyasi
olayların içinde buluverir. Uzun süre hapis yattıktan sonra tahliye olur
ailesinin yanına gittikten sonra döner arkadaşlarının evinde kalmaya başlar. Oruç,
yıllar önce tanıdığı apartman komşusu Algüz (Şerif Sezer) ile tesadüf bu sefer
de teras komşusu olmuştur. Bu karşılaşma bir aşkın da başlangıcı olur. Ne var
ki Oruç tekrar hapse girmekten korkmaktadır. Bu nedenle de hapisten tanıdığı ve
Almanya’da yaşayan arkadaşı Ufuk’un
yanına gitmek istemektedir. Algüz ise bu isteğine saygı gösterip kaçma planları
hazırlar. Ancak yapılan bir baskın tüm planları altüst eder.
Yönetmen Canan İçöz'ün ilk filmi
“Hoşçakal Umut”un setinden izlenimleri
& İki üç günden beri İstanbul'u esir
alan yağmurlu günlerde tek düşündüğüm 'bu yağmur kaçmamalı, bu yağmurda
birileri film çekmeliydi. Çünkü öyle sinsi ve aynı zamanda vahşiydi ki, itfaye
hortumunu iki üç kere sallayarak elde edilecek bir yağmurun bu hissi vermesi
beklenemezdi. Ve dileklerim gerçekleşti. Birileri bu havada film çekiyordu. Her
ne kadar bu yağmur film için o kadar önemli değilse de, filmi izlediğimde (eğer
gösterim şansı bulabilirse) "işte diyeceğim, bu benim yağmur".
Şişli'de film için kiralanan apartmana
doğru yol alırken, Ayla Kutlu'nun "Hoşça Kal Umut’unu düşünüyordum.
Nereden çıktı bu demeyin? Çünkü, ilk kez bir sinema filmi yöneten Canan İçöz,
kendisine kaynak olarak bu kitabı seçmiş. Ayrıca taslağını Nuray Oğuz'un
hazırladığı senaryoyu son haline getiren de İçöz. Apartmanın kapısına
ulaşmadan önce biraz da konudan bahsedeyim. Şerif Sezer'in canlandırdığı
Algüz ile, Kürşat Alnıaçık'ın canlandırdığı Oruç, karşılıklı iki apartmanda
otururlar. tık başlarda arkadaşlık düzeyinde olan ilişkileri, Oruç'un hapse
girip çıkmasından sonra aşka dönüşür. Filmin diğer rollerinde ise, Hamza
Zeytinoğlu (Erbil), Zafer Yılmaz (Osman), Özlem Güveli (Gülnar) ve Meltem
Savcı (Füsun) bulunuyor.
Çok fazla zorlanmadan
bulduğumuz apartmanın teras katına doğru merdivenleri çıkarken, yazı işleri
yönetmenimiz Tamer Baran kimliğini saklayarak foto muhabiri olmaya karar
veriyor. Bir taraftan da 'hayret, acaba yanlış bir yere mi geldik' diye
düşünüyorum. Çünkü ortalıkta hiç ses yok. Son basamaklar göründüğünde, sigara
içmek için dairenin dışına çıkmış ekiple karşılaşıyoruz. Üzerimizden dökülen su
damlalarını ve ayakkabılarımızın ıslaklığını saklamaya çalışarak selamlaşıyoruz.
İçeri girmek için adım attığımızda ise ellerimize 'ayaklarımıza geçirmemiz
için' poşetler uzatılıyor. Bir taraftan poşetleri ayaklarıma geçirirken, diğer
taraftan da dairenin içine göz atmaya çalışıyorum. Çekimlere ara verildiği
için bütün ekip gruplar halinde bir yerlere çekilmiş, kendi aralarında sohbet
ediyor. Ve en sonunda reji asistanı Serpil Güler bize doğru yaklaşıyor.
"Tam zamanı... Çekim başlarsa söyleşi yapamazsınız" diyerek,
aralarında Canan İçöz, Şerif Sezer, Kürşat Alnıaçık ve görüntü yönetmeni Tevfik
Şenol'un da bulunduğu grubun yanına götürüyor.
Yapımcılığını
TRT'nin üstlendiği filmin 19. işgününde bir TRT yönetmeni olan İçöz,
"ilk sinema filmi yönetmenliği ve az çok tedirginliği olmasına rağmen,
çalışmaların çok iyi gittiğini" söylüyor. "Ekiple uyumum çok
önemliydi. Hatta kamera grubu TRT'den, geri kalan herkes Yeşilçam'dan olmasına
rağmen bir uyum sorunu olmadı. Çünkü onlar da TRT'cilerle daha önceden
çalışması olmuş arkadaşlar, biz de Yeşilçam'ın çok içindeyiz, çok
ortasındayız. Aramızda çok insani bir ilişki var, farklı klasmanlarda
değiliz. Diğer taraftan tedirginliğim bir süre devam etti. Ama sanırım, 3., 5.,
filmimde de aynı tedirginliği duyarım. Çünkü her seferinde değişen kişiler var.
Her seferinde değişen kişilerle farklı bir dünya kurmak var. Her seferinde
aynı sorunlar var."
Şimdiye kadar Yavuz Özkan'ın Ateş
Üstünde Yürümek ve Erden Kıral'ın Mavi Sürgün filmlerinde rol alan
Kürşat Alnıaçık, çalışmalardan çok keyif aldığını, ama ilk başlarda İçöz'ün ilk
filmi olduğu için tedirginlik duyduğunu belirtiyor. "Ben de olan tedirginlik
Canan'da yoktu. Belki de iyi sakladı. İşin içine girdiğimiz vakit zaten birçok
şeyi unutuyoruz. Tevfik, Canan ve Şerifle çok güzel bir dörtlü kurduk. Her şeyi
tartışıyoruz en küçük ayrıntısına kadar. Kesinlikle onlar bizim
benimsemediğimiz bir şeyi çekmiyorlar. Yada birbirimizi ikna etmeye
çalışıyoruz. Diğer setlerde olur mu böyle şeyler? Mutlaka oluyordur da biz denk
gelmedik. Bu dörtlünün dışında da, ışıkçı arkadaşlar olsun, kamera asistanları
olsun, sette en küçük işte çalışan arkadaşımızdan yönetmene kadar büyük bir
alışveriş var aramızda. Bu çok keyif verici bir şey. Özellikle eserin,
senaryonun alt yapısına, iç yapısına çok uygun bir ilişki var. Bu da bizim
için çok yararlı." .
Bu
küçük grup arasında tedirginlik duymadığını söyleyen tek kişi Şerif Sezer'di.
"Bu benim dördüncü ilk yönetmenle çalışmam olduğu için, ilklerin nasıl
olduğunu, ne kadar heyecan verici olduğunu biliyorum. O yüzden hiç bir
tedirginlik duymadım. Daha öncekilerle de duymamıştım ve ilk filmini çeken
yönetmenlerle yaptığım çalışmalar da çok hoş filmler oldu sonradan. Bunun da
öyle olacağına inanıyorum. Canan ekibe, konuya, Oyunculara son derece hakim.
Pek çok şeye birlikte karar veriyoruz."
Filmin görüntü
yönetmeni Tevfik Şenol da şimdiye kadar hiçbir sette karşılaşmadığı kadar
rahat ve keyifli çalıştığını söylüyor. "Yaptığımız iş çok zor değil çünkü
elimizde çok kaliteli, birinci sınıf elemanlar var. Ali Salim Yaşar diye bir
ışık şefimiz var ki dünya güzeli bir insan, işini çok iyi yapan. Kişilik olarak
çok düzgün, kompleksleri olmayan bir insan. Set ekibimiz aynı şekilde, birinci
sınıf. Söylediğiniz sözü anlıyor, artı elinden geleni sonuna kadar yapıyor.
Bana fazla iş düşmüyor aslında, onlar çözümlüyor işi. Kameraman arkadaşım
Yusuf’la çok güzel paslaşıyoruz. Ekipten dolayı çok şanslıyım."
"Oyuncu
unsuruna çok önem verdiğini" belirten İçöz, "eğer gerçek anlamda bir
sinema yapacaksanız çok iyi Oyuncularla ve teknik ekip le çalışmalısınız"
diyor ve sözlerine şunları ekliyor. "Böyle bir denklemi kurduğunuz zaman,
ondan sonra size sadece bunun keyfini yaşamak kalıyor. Öncelikle çok
inandığınız ve ikna olduğunuz bir işle uğraşıyor olmanız gerekir. Bana bir
senaryo gelir ve ben bakarım, bunun matematiğini kurar, çatar ve filmi çekerim
gibi bakmıyorum sinemaya. Ayla Kutlu'yu sevdim. Ayla Kutlu'nun
sinematografisini sevdim. Ayla Kutlu'nun kitaplarını sevdim. Hoşçakal Umut'u
sevdim. Sonra Nuray Oğuz'la son derece güzel ve keyifli bir çalışma yaptım ve
bu çalışmanın sonrasında ben duygularımı Oyuncularıma taşıyabildiğimi düşünüyorum.
Ama her dakika, her sahnede, her planda konuşuyoruz ve tartışıyoruz. Onların
kendi birikimleri ve yaşamlarından kattıkları şeylerle benim rejim güçleniyor.
Oyuncularımın her ikisi de, oyunculuklarını iyi tanıdığım ve bu isimler olmalı
dediğim Oyuncular."
Proje
seçerken, "iyi bir ekiple, iyi bir oyuncuyla, iyi bir senaryoyla çalışmayı
ön planda tuttuğunu" söyleyen Şerif Sezer için önemli olan ise
"senaryonun önceden eline geçmesi". Önüne gelen her filmde oynamak
istemediğini belirten Sezer, "Inandığım filmde ve inandığım insanlarla
oynamak istiyorum." diyor.
Konservatuarın
tiyotro bölümünden mezun olan ve üç yıl modern bale yapan Kürşat Alnıaçık,
"asıl işinin oyunculuk olduğunu, ama insanların onu dansçı olarak
bildiklerini" söylüyor. İnsanlar arasında böyle tanınmanın hoşuna
gittiğini belirten Alnıaçık, bir oyuncunun vasıflı olmasının çok önemli
olduğunu belirtiyor. "Artık oyunculuk yalnızca replikleri ezberlemekten
ibaret değil. Bugün dünya üstünde onbinlerce oyuncu var ve hepsi de farklı
niteliklere sahip. Ne kadar talent'e sahipseniz o kadar aranan bir oyuncu
olursunuz. Tekdüze oyunculuğu ancak bu şekilde kırabiliyorsunuz. Yani bir oyun
için bir tane oyuncu alınacak. İki kişi başvuruyor. Bir tanesi paraşütle
atlıyor, yani böyle bir hobisi var ve onu seçiyorlar. Bugün dünyada oyunculuk
böyle. Yalnızca fiziğine bakılmıyor artık. Ne güzel bakıyor, ne güzel duruyor
diye kimse oyuncu olamaz artık. Ve Türkiye'nin artık buna tahammülü yok."
Filmin
önemli özelliklerinden biri de, Oyuncuların performanslarını ve ustalıklarını
ortaya çıkartacak 'farklı ve keyifli' kamera hareketlerinin kullanılması.
"Böyle bir çalışmanın anlatmak istediğine çok katkısı olduğunu"
belirten İçöz yaptıkları hakkında şunları söylüyor: "Tevfik'le tabir
yerindeyse uçuyoruz. Hemen hemen bütün planları, oyunu ortaya çıkartacak, oyunu
bölmeyecek şekilde, ama kamerada ciddi şekilde cambazlıklar yaparak, denemeler
yaparak halletmeye çalışıyoruz. Bu, filmin anlatımına ve iç dinamizmine çok
uygun bir çalışma, reji anlamında tabii ki çok, olağanüstü keyif veriyor ve
rejiye çok hizmet eden bir şey."
Böyle bir çalışmaya kalkışmasının
asıl nedeni olarak görüntü yönetmeni Tevfik Şenol'u gösteren İçöz, "Bu,
her görüntü yönetmeniyle kalkışılacak bir iş değil." diyor. "Benim
özel dostluğumdan, yakınlığımdan gelen bir dil birliği, kendimi iyi ifade
etmemin rahatlığı ve kolaylığı var bu filmde. Bir başka ekiple çalışmak durumunda
olsaydım, kamera konusunda bu kadar özgür davranır mıydım emin değilim
doğrusu."
Şenol ise kendisinden" Sade
ama dinamik bir film" istendiğini belirtiyor ve yaptıkları çalışmalar
hakkınnda şunları söylüyor. "Sahneyi fazla bölmeden, çok fazla
parçalamadan, oyun düşürmeden, oyun monte etmeden, sahne içinde plan plan oyun
monte etmeden, sahnenin bütününde, çok aza bölerek sahneyi çekiyoruz. Şansımız:
Kürşat ve Şerif... Mesela sufle problemimiz yok, çünkü sözleri ezberledikleri
gibi, oyuna çalışıp geliyorlar."
Uzun
planlarda filmin ve oyunun sarkmaması için iyi bir oyunculu dışında,
senaryonun çok sağlam bir matematiğe sahip olması gerektiğini söyleyen İçöz, bu
filmin senaryosunda bunu başardığına inanıyor.
Öncelikli
olarak sinemalarda gösterilmesi planlanan Hoşçakal Umut’un "diğer
yerli yapımlardan ne gibi bir farklılığı olacağını kestiremediğini"
söyleyen lçöz, "bununla çok da ilgili olmadığını" belirtiyor.
"Çünkü Türk sinema seyircisi fazlasıyla Amerikan filmlerine hazırlandı,
böyle bir rahata alıştırıldı. ]urassic Park gibi filmler herkese çok
eğlenceli ve keyifli geliyor doğrusu. Hoşçakal Umut'un gerçek sinema
seyircisinin ilgiyle izleyeceği, seyretmekten hoşlanacağı bir film olduğunu
düşünüyorum. "
Bu
arada reji asistanı Serpil hafif kaşlarını çatarak bize doğru geliyor.
"Herkes toparlansın bakalım, şimdi çekime başlayacağız" diyor, Ne
yapalım boynumuz kıldan ince diyerek odayı boşaltıyoruz, Kürşat ve Şerif
yerlerini alıyor. Tevfik kameranın arkasına geçiyor. Ve prova... Çekilen plan,
Şerif ve Kürşat'ın ayakta durdukları ve Şerit'in telefon ettiği sahne, Tevfik
önce Canan'ı sonra da Şenol'u yanına çağırıyor. "İsterseniz bir bakın,
kadraj nasıl görünüyor" diye. Bunu izlerken aklıma Canan İçöz'ün bir sözü
aklıma geliyor: "Filmin başında ve sonunda yazılır ya, 'Bu bir……filmidir'
diye, bu film için söylenecek tek şey var galiba, 'Bu bir ekip
filmidir'..." (Hülya Arslanbay, Antrakt
Aralık 1993)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder