Translate

13 Mart 2020 Cuma

İKİ SÜNGÜ ARASINDA (1973)


Yönetmen: Ülkü Erakalın, Senaryo: Bülent Oran, Görüntü Yönetmeni: Enver Burçkin, Kurgu: Özdemir Arıtan, Yapım sorumlusu ve Sanat yönetmeni: Niyazi Er,  Yönetmen yardımcısı: Samim Utku, Kamera asistanı: Tahir Kapkı, Laboratuar şefi: Recai Karataş, Işık şefi: Aslan Yıldız, Makyaj: Zeki Alpan, Ses kayıt: Bican Avşar, Tuncer Aydınoğlu, Set amiri: Kahraman Kongur, Şarkılar: Belkıs Özener, Seslendirme yönetmeni: Hayri Esen, Yapım: Kervan Film, Yapımcı: Ümit Utku, Acar Film laboratuvarında hazırlanmış ve seslendirilmiştir.
Oyuncular: Murat Soydan (Dr. Fikret), Zeynep Aksu (Emine/Leyla), Suzan Avcı (Cihanyandı), Aliye Rona (Ferhunde), Mine Sun (Nesrin), Mualla Sürer (mahkum), Suna Pekuysal (mahkum), Önder Somer (Cemil), Güzin Özipek (Melahat), Nubar Terziyan (Sami efendi), Aysel Gürel (mahkum), Belkıs Dilligil, Aydın Tezel (yargıç Memduh),Renan Fosforoğlu (hapishane müdürü), Muazzez Arçay (mahkum), Meral Kurtuluş (gardiyan), Sabahat Işık (hizmetçi), Doğu Erkan, Sıdıka Duruer

 1800’lerin sonları. İstanbul’da bir hapishanenin kadınlar koğuşu. Süleyman kızı Fatihli Emine'nin cezası o gün bitiyor ama erkek Melahat’ın şu sözlerinden çıkmak istemediğini anlıyoruz;
“Bizim çılgın, tahliye edilmemek için bu sefer ne icat edecek bakalım.” Yıllar evvel, o zamanki müdür Ruknettin Efendi’nin kulağını ısırarak koparmış. Sonra müfettişin başında iskarpininin topuğunu kırmış. Şimdiki müdür de “
- "Eli ayağı düzgün, yüzüne bakılır bir tazesin. İstersen, yerin yoksa (bıyığını burarak) benim fakirhanemin kapıları açık sana” deyince sürahiyi kafasına yer.
Çıkarıldığı mahkemede Hâkim Memduh Bey, karar vermeden önce ‘deli olup olmadığının’ anlaşılması için Doktor Fikret’e başvurur. O da yardımcı olması için cezası bitmek üzere olan Melahat’ı  hemşire olarak yanına alır.
- Fikret; “Hapishaneden çıkmak istemiyormuş. Sizce bunun sebebi ne?”
- Melahat; “Hangimiz çıkmak istiyoruz be doktor. Bizler acıya, küçümsenmeye, hor görülmeye alışmışız. Hapishane dışındaki hava bizi fasulye gazı gibi çarpar.”

“Annemle babamı bir kan davası sonucu kaybettikten sonra Ferhunde Hanım’ın konağına gelişimle hayatımda yepyeni bir dönem başlamıştı.” Hanımefendinin kızı Nesrin ona yakınlık gösterir. Ağabey Cemil, Askeri Tıbbiye’de öğrenci…
 Cemil okulunu bitirip Köşke döner. ‘Çok içkili olduğu o gece olanları hatırlamıyormuş’. Ama genç kızı unutamadığını  Cihanyandı’nın ‘zevk yuvası’ndaki dertli halinden anlıyoruz. Fettan kadın allem edip kallem edip onları bir araya getirir. İlaçlı şerbet sonrasında kendini, gene Cemil’in koynunda bulan Emine onu öldürüyor. ‘İki süngü arasında’ hapishaneye.
Hastanedeki gözetimi sırasında Fikret’le birbirlerini severler. Yaşama küskün Emine’nin yerini sanki bambaşka biri alır. Sonrasında yeni bir kimlikle ismi Leyla oluyor.
 Roman çok farklı; Kan davası, Melahat, Ferhunde Hanım, Nesrin, Cemil (ve onu öldürme), ‘en değerli şeyini kaybetme’, çocuk düşürme, Sami Efendi, Fikret’le birbirlerini sevmeleri, Cihanyandı, ‘ilaçlı şerbet’ hiçbiri yok.

“Mülkiye Kaymakamlığından mütekait Süleyman Bey’in kızı.” Abi Salih’le küçük yaşta öksüz ve yetim kalırlar. Dadıları ilgileniyor. Meşrutiyet ve Abdülhamit dönemi. Sonradan gazeteci olan abisi yazılarında ‘burun’ mu ‘Yıldız’ mı artık ne dediyse Trablusgarp’a sürülür. Bingazi, Fizan Çöllerinde kayboluyor. Çaresiz kalan Emine’yi Gazetenin patronu çocuklarına mürebbiye olarak alır. Fakat genç kızın güzelliği olmadık şeylere neden oluyor. Evin hanımı onu kıskanır ve yüzükle küpesini çaldı bahanesiyle hapislere düşürür. Yedi yıl boyunca sayısız duruşmasını izleyen davavekili Mehmet durumunun izlenmesi için ‘Tıbbı Adli’deki doktora başvurur. Emine ve orada çalışan başefendi İhsan birbirlerine âşık olurlar. Doktor’un girişimleriyle yeni bir kimlik ayarlanır; Adı bundan böyle yeni doğan anlamındaki Nevzat. Nemse Vapuru ile İhsan’ın Merkez Hastanesi Müdürü olarak tayin edildiği Selanik’e ‘süngüsüz’ gidiyorlar. ‘Arkalarında uzun beyaz bir köpük’. (Filmde bu yok. Çünkü Fikret’le bindikleri gemi Haliç’te demirli.) Emine, yıllardır mahkeme ve hapishaneye ‘iki süngü arasında’ gidip gelmekten yılmış; “Öyle bir vehme kapıldım ki bir gün başıma bir duvar yıkılıp gebersem, tabutumun iki tarafına firar etmeyeyim diye mutlaka iki süngülü dikecekler. ( Murat Çelenligil)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder