Translate

13 Mart 2020 Cuma

ATEŞ ÜSTÜNDE YÜRÜMEK (1991) /Ayla Kutlu



- Senaryo ve Yönetmen: Yavuz Özkan, Yönetmen Yardımcıları: Aycan Çetin, Mehmet Güleryüz, Veli Çelik, Sema Büyüksungur, Görüntü yönetmeni: Pierre Novion, Ertunç Şenkay, Kamera yardımcıları: Antoine Heberle, Mehmet Aksın, Ahmet Gürkonak, Işık şefleri: Emmanuel Demorgan, Mustaf Koçyiğit, Akif Eski, Işık teknisyenleri: İsmail Harputlu, Mustafa Avcı, Meh met Ali Gündoğdu, Ali Koşum, Müzik: Vedat Biçkin, Tuğrul Karataş, Dekor: Gökhan Yücesal, Montaj: Mevlüt Koçak, Set fotoğrafları: Guy Ferrandis, Dekor: Gökhan Yücesal, Set teknisyenleri: Selahattin Geçgel, İsmail hakkı Şahin, Ahmet Kalay, Ahmet Çolakel, Sabit Keskin, Jenerik: Özkan Sevinç, Film dizgi: Özgün/Donatım Ajans, Müzik: Oğuz Abadan, Laboratuvar sorumlusu: Yahya Öztürk, Renk Düzeltme: Adnan Şahin, Negatif montaj: Eyüp Yıldız, Baskı: Zekeriya Şahin, Ses, kayıt, miksaj: Erkan Aktaş,  Yapım sorumlusu: Mehmet Beyazıt, Yardımcı Sorumlu: Mertcan Çetin,  Yapım: Z.  Film, Yapımcı: Yavuz Özkan – K. Film/Fransa – Vulkan/Almanya;  Kültür Ba­kanlığı ve Eurimages'ın “Consell de Europe” katkılarıyla. (Fono Film Laboratuvarında hazırlanmıştır).

Oyuncular: Hülya Aksular (Balerin), Kürşat Alnıaçık (Balet), Yıl­maz Zafer (Yönetmen), Semiha Berksoy Korobaşı), Koro: {Erdoğan Akduman, İlhan Kilimci, Akrep Nalan,  Ertaç Özden, Burhan İlhan, Neslihan Yeldan, Fuat Onan, Hakan Sepetçi},  Danslar: {Aslı Kutluel, Kaan Yazgan, Aydın Özalpan, Mehmet Akdağ, Nilay Akdağ, Murat Ürügen, Rona Yayabakan, Ahmet Eroğlu, Ege Kalafat, Ünal Aster, İpek Esen, Ali Can, Funda Bilbaşar, Erdal Atik, Buket Işılay, Ercan Yüken, Yeşim Tezol, Hakan Üste, Alkış Peker, Tayfun Savlıoğlu, 

Konu: Kurtuluş Savaşı, Atatürk Devrimleri, tek ve çok partili dönemler, 27 Mayıs, idamlar, 12 Mart ve 12 Eylül'den günümüze kadar gelen siyasal yaşamı baleyle dansla öyküleyen özgün bir deneme.

2 Mart Muhtırası olarak anılan ünlü mektubun ardından bütün ülkede o güne kadar görülmemiş bir insan avı başladı. Av olan gençlerin gelecekleri karardı. Onların en yakınları bir yandan büyük acılardan geçerken, öte yandan özlemlerine ve umutsuzluklara direndiler. Yenilen bu insanların derinliklerinin açılması, gerçek kimliklerinin korkusuzca sergilenmesidir Ateş Üstünde Yürümek. Gevşek dokulu bir yapıyla kurgulanan romanda, kaçaklık durumunun ve altı değişik insanın iç dünyalarının ve yaşamlarının resimleri var. Gerçek dünya ile kurgusal karakterler arasında benzersiz bir tanıklığın hikâyesi Ateş Üstünde Yürümek. Tabii Ayla Kutlu’nun iyi tanınan duyarlılığı ve gereken her şeyi kapsayan özeniyle."

Ödüller:
 28. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde (1991)
 "En iyi Film",
"En iyi Yönet­men",
"En Iyi Stüdyo"
 "En Iyi Kurgu"
 Ayrıca "Halk Jürisi Ödülü".
 6. Adana Film Şenliği'nde (1991)
"
Çuku­rova Gazeteciler Cemiyeti Özül Ödülü".
Kültür Bakanlığı "Sinema Başarı Ödü­lü" (1992).

Eleştiri:

**Yavuz Özkan'ın filmi, temelde o denli özgün bir film değil. Geniş ölçüde 3 yönetmenden ve filmlerinden esinlenmiş: Et­tora Scola (bizde gösterilmeyen) "Balo-Le Bal", Theo Angelopoulos'un "Komedyen­lerin Yolculuğu “O Thiassos" ve de Fer­nando Solanas'ın "Tangolar" ve "Güney" adlı filmlerinden...

Yavuz Özkan böylesine güç bir projeyi gerçekleştirmeye soyunduğu için cesaretli bir adım atmış. Ama ne var ki cesaret her zaman peşinde başarıyı sürükleyemiyor.  Her şeyi, hem de tek bir filmde anlatmak, yalnızca özü değil, özel ilişkin ayrıntıları ve zeka pırıltısı taşıyan kimi sahne düzen­lemelerini de bir noktadan sonra şematiz­min, karikatürize edilmenin içine itiveri­yor. Özkan, her dönemi ilk akla gelebilen bir basitlik içinde çözümleyivermiş. Her­ şey birbirinin aynı. İktidar da, ona sahip olmak isteyen güçler de basit, bildik, alış­tık, sıradan bir oyun oynuyorlar dercesine. (Burçak Evren, "Biraz tarih, biraz müzik", Hürriyet g., 2 Ocak 1992)

** Cumhuriyet Dönemi Parolası”

Ateş Üstünde Yürümek, Türk yakın tarihinin, diger bir deyişle Cumhuriyet döneminin bir pa­noramasını çizmeye çalışıyor. Üç temel öğeyi kullanarak: dans, pandomim ve drama. Bu üç alanın birbirine harman edilmesiyle, Kurtuluş Savaşı'ndan başlayarak toplumumuzun serü­veni, kimi vurucu noktalarıyla, belli bir me­kan (Feshane binası) içinde geçen, oldukça sti­lize bir anlatımla verilmeye çalışılıyor: Atatürk devrimleri, İsmet Paşa yılları, İkinci Dünya Savaşı, Demokrat Parti dönemi, Vatan Cephesi ve Tahkikat Komisyonu, 27 Mayıs İhtilali, 12 Mart, anarşi yılları, idamlar ve kıyımlar, 12 ey­lül vs. vs...

Özkan'ın filmi, temelde o denli özgün bir fılm değil. Geniş ölçüde üç yönetmenden ve filmlerinden esinlenmiş: Ettore Scola'nın Balo - Le Bal, Theo Angelopoulos'un Komedyenlerin Yolculuğu - O Thiassosve de Fernando Solanas'ın Tangolar ve Güney adlı filmlerinden... Dola­yısıyla, bir ülkenin en önemli olaylarını, tarihin dönüm ve dügüm noktalarını, aslında bu olay­lara tümüyle yabancı olup müzilkal bir sinema­nın anlatım ögeleri arasında sayılan dans, mü­zilk, tiyatro, pandomim gibi araçlarla canlandır­ma düşüncesi o denli yeni değil.

Ancak böyle bir yaklaşım, kuşkusuz bizim sinemamız için oldukça yenilikçi. Bizde an­cak tiyatroda denenmiş bir yöntem bu: Resimli Osmanlı Tarihi, İttihat ve Terakki gibi oyunlar­da yer yer veya kısmen benzer yöntemlere başvurulmuştu. Özkan, böyle bir uygulamayı, as­lında bir "kitle sanatı" olan sinemaya getirmek­le, kuşkusuz "a priori" ilginç ve yürekli bir giri­şimde bulunuyor.

Ancak film, iddiaları ölçüsünde başarılı de­ğil. Bir kez, her ne kadar "konuşmalar" pek az­sa da, senaryo aşamasında, yakın tarihimize bu "görsel yaklaşım" denemesi yeterince işlenme­miş, zenginleştirilip ayrıntılandırılmamış gi­bi. Hemen akla, İnönü, Gürsel gibi kişilerden başkaları da işin içine katılabilir, daha simgesel sahneler, daha anlamlı konuşmalar filme dahil edilebilirdi gibi bir düşünce geliyor.

Ayrıca filmin az sayıdaki konuşmalarının ya­kın planlarla desteklenmemesi yetersiz bir seslendirmeyle birleşince, yapıtın akıcılığı belli öl­çüde zedeleniyor.  İnsanlar, ettikleri lafları ger­çekten etmiyor, söyledikleri şarkıları gerçek­ten söylemiyor gibiler. Tüm Cumhuriyet tari­hini temsil ettiği düşüncesiyle filme konuk edi­len Semiha Berksoy'un yeterince kullanılama­ması da ayrı.

Bunlara karşın Ateş Üstünde Yürümek, ilginç ve sinemamız için değişilk bir film. Görsel açı­dan oldukça başarılı, giderek yüksek düzeyde bir başarı söz konusu. İnanılarak, üzerinde çalı­şılarak, özenli çekilmiş bir film. Mesajını ve an­lamını temelde ileten, farklılığı göze alan ve bü­yük ölçüde de başaran bir fılm. Her ne kadar zaman zaman düzeyli bir "müsamere" havası­nı alsa da, özellikle ikinci yarıda bu izlenimi si­lip atan ve kendini kabul ettiren bir film. Bu açı­dan, yönetmeni açısından ilginç puanlar içeren ve Türk sinemasına ilgi duyanların izleyip de­ğerlendirmeleri gereken bir Yapım Ateş Üstünde Yürümek... (Atilla Dorsay, Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 39-40) “[1]


[1] Atilla Dorsay’ın bu yazısı; 3 Ocak 1992 tarihinde Cum­huriyet Gazetesi’nde yayınlanmıştır. (y.ö)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder