- Senaryo ve
Yönetmen: Yavuz Özkan, Yönetmen Yardımcıları: Aycan Çetin, Mehmet Güleryüz,
Veli Çelik, Sema Büyüksungur, Görüntü yönetmeni: Pierre Novion, Ertunç Şenkay, Kamera yardımcıları:
Antoine Heberle, Mehmet Aksın, Ahmet Gürkonak, Işık şefleri: Emmanuel Demorgan,
Mustaf Koçyiğit, Akif Eski, Işık teknisyenleri: İsmail Harputlu, Mustafa Avcı,
Meh met Ali Gündoğdu,
Ali Koşum, Müzik: Vedat Biçkin, Tuğrul Karataş, Dekor: Gökhan Yücesal, Montaj:
Mevlüt Koçak, Set fotoğrafları: Guy Ferrandis, Dekor: Gökhan Yücesal, Set teknisyenleri:
Selahattin Geçgel, İsmail hakkı Şahin, Ahmet Kalay, Ahmet Çolakel, Sabit
Keskin, Jenerik: Özkan Sevinç, Film dizgi: Özgün/Donatım Ajans, Müzik: Oğuz
Abadan, Laboratuvar sorumlusu: Yahya Öztürk, Renk Düzeltme: Adnan Şahin,
Negatif montaj: Eyüp Yıldız, Baskı: Zekeriya Şahin, Ses, kayıt, miksaj: Erkan
Aktaş, Yapım sorumlusu: Mehmet Beyazıt,
Yardımcı Sorumlu: Mertcan Çetin, Yapım:
Z. Film, Yapımcı: Yavuz Özkan – K.
Film/Fransa – Vulkan/Almanya; Kültür Bakanlığı
ve Eurimages'ın “Consell de Europe” katkılarıyla. (Fono Film Laboratuvarında
hazırlanmıştır).
Oyuncular:
Hülya Aksular (Balerin), Kürşat Alnıaçık (Balet), Yılmaz Zafer (Yönetmen),
Semiha Berksoy Korobaşı), Koro:
{Erdoğan Akduman, İlhan Kilimci, Akrep Nalan,
Ertaç Özden, Burhan İlhan, Neslihan Yeldan, Fuat Onan, Hakan
Sepetçi}, Danslar: {Aslı Kutluel, Kaan
Yazgan, Aydın Özalpan, Mehmet Akdağ, Nilay Akdağ, Murat Ürügen, Rona Yayabakan,
Ahmet Eroğlu, Ege Kalafat, Ünal Aster, İpek Esen, Ali Can, Funda Bilbaşar,
Erdal Atik, Buket Işılay, Ercan Yüken, Yeşim Tezol, Hakan Üste, Alkış Peker,
Tayfun Savlıoğlu,
Konu:
Kurtuluş Savaşı, Atatürk Devrimleri, tek ve çok partili dönemler, 27 Mayıs,
idamlar, 12 Mart ve 12 Eylül'den günümüze kadar gelen siyasal yaşamı baleyle
dansla öyküleyen özgün bir deneme.
2
Mart Muhtırası olarak anılan ünlü mektubun ardından bütün ülkede o güne kadar
görülmemiş bir insan avı başladı. Av olan gençlerin gelecekleri karardı.
Onların en yakınları bir yandan büyük acılardan geçerken, öte yandan
özlemlerine ve umutsuzluklara direndiler. Yenilen bu insanların derinliklerinin
açılması, gerçek kimliklerinin korkusuzca sergilenmesidir Ateş Üstünde Yürümek.
Gevşek dokulu bir yapıyla kurgulanan romanda, kaçaklık durumunun ve altı
değişik insanın iç dünyalarının ve yaşamlarının resimleri var. Gerçek dünya ile
kurgusal karakterler arasında benzersiz bir tanıklığın hikâyesi Ateş Üstünde
Yürümek. Tabii Ayla Kutlu’nun iyi tanınan duyarlılığı ve gereken her şeyi kapsayan
özeniyle."
Ödüller:
28. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde
(1991)
"En iyi Film",
"En
iyi Yönetmen",
"En
Iyi Stüdyo"
"En Iyi Kurgu"
Ayrıca "Halk Jürisi Ödülü".
6. Adana Film Şenliği'nde (1991)
"Çukurova Gazeteciler Cemiyeti Özül Ödülü".
"Çukurova Gazeteciler Cemiyeti Özül Ödülü".
Kültür
Bakanlığı "Sinema Başarı Ödülü" (1992).
Eleştiri:
**Yavuz
Özkan'ın filmi, temelde o denli özgün bir film değil. Geniş ölçüde 3
yönetmenden ve filmlerinden esinlenmiş: Ettora Scola (bizde gösterilmeyen)
"Balo-Le Bal", Theo Angelopoulos'un "Komedyenlerin Yolculuğu “O
Thiassos" ve de Fernando Solanas'ın "Tangolar" ve
"Güney" adlı filmlerinden...
Yavuz
Özkan böylesine güç bir projeyi gerçekleştirmeye soyunduğu için cesaretli bir
adım atmış. Ama ne var ki cesaret her zaman peşinde başarıyı sürükleyemiyor. Her şeyi, hem de tek bir filmde anlatmak,
yalnızca özü değil, özel ilişkin ayrıntıları ve zeka pırıltısı taşıyan kimi
sahne düzenlemelerini de bir noktadan sonra şematizmin, karikatürize
edilmenin içine itiveriyor. Özkan, her dönemi ilk akla gelebilen bir basitlik
içinde çözümleyivermiş. Her şey birbirinin aynı. İktidar da, ona sahip olmak
isteyen güçler de basit, bildik, alıştık, sıradan bir oyun oynuyorlar
dercesine. (Burçak Evren, "Biraz tarih, biraz müzik", Hürriyet g.,
2 Ocak 1992)
**
Cumhuriyet Dönemi Parolası”
Ateş
Üstünde Yürümek, Türk
yakın tarihinin, diger bir deyişle Cumhuriyet döneminin bir panoramasını
çizmeye çalışıyor. Üç temel öğeyi kullanarak: dans, pandomim ve drama. Bu üç
alanın birbirine harman edilmesiyle, Kurtuluş Savaşı'ndan başlayarak
toplumumuzun serüveni, kimi vurucu noktalarıyla, belli bir mekan (Feshane
binası) içinde geçen, oldukça stilize bir anlatımla verilmeye çalışılıyor:
Atatürk devrimleri, İsmet Paşa yılları, İkinci Dünya Savaşı, Demokrat Parti
dönemi, Vatan Cephesi ve Tahkikat Komisyonu, 27 Mayıs İhtilali, 12 Mart, anarşi
yılları, idamlar ve kıyımlar, 12 eylül vs. vs...
Özkan'ın
filmi, temelde o denli özgün bir fılm değil. Geniş ölçüde üç yönetmenden ve
filmlerinden esinlenmiş: Ettore Scola'nın Balo - Le Bal, Theo
Angelopoulos'un Komedyenlerin Yolculuğu - O Thiassosve de
Fernando Solanas'ın Tangolar ve Güney adlı filmlerinden... Dolayısıyla,
bir ülkenin en önemli olaylarını, tarihin dönüm ve dügüm noktalarını, aslında
bu olaylara tümüyle yabancı olup müzilkal bir sinemanın anlatım ögeleri
arasında sayılan dans, müzilk, tiyatro, pandomim gibi araçlarla canlandırma
düşüncesi o denli yeni değil.
Ancak
böyle bir yaklaşım, kuşkusuz bizim sinemamız için oldukça yenilikçi. Bizde ancak
tiyatroda denenmiş bir yöntem bu: Resimli Osmanlı Tarihi, İttihat ve Terakki
gibi oyunlarda yer yer veya kısmen benzer yöntemlere başvurulmuştu. Özkan,
böyle bir uygulamayı, aslında bir "kitle sanatı" olan sinemaya
getirmekle, kuşkusuz "a priori" ilginç ve yürekli bir girişimde
bulunuyor.
Ancak
film, iddiaları ölçüsünde başarılı değil. Bir kez, her ne kadar
"konuşmalar" pek azsa da, senaryo aşamasında, yakın tarihimize bu
"görsel yaklaşım" denemesi yeterince işlenmemiş, zenginleştirilip
ayrıntılandırılmamış gibi. Hemen akla, İnönü, Gürsel gibi kişilerden başkaları
da işin içine katılabilir, daha simgesel sahneler, daha anlamlı konuşmalar
filme dahil edilebilirdi gibi bir düşünce geliyor.
Ayrıca
filmin az sayıdaki konuşmalarının yakın planlarla desteklenmemesi yetersiz bir
seslendirmeyle birleşince, yapıtın akıcılığı belli ölçüde zedeleniyor. İnsanlar, ettikleri lafları gerçekten
etmiyor, söyledikleri şarkıları gerçekten söylemiyor gibiler. Tüm Cumhuriyet
tarihini temsil ettiği düşüncesiyle filme konuk edilen Semiha Berksoy'un
yeterince kullanılamaması da ayrı.
Bunlara
karşın Ateş Üstünde Yürümek, ilginç ve sinemamız için değişilk bir film.
Görsel açıdan oldukça başarılı, giderek yüksek düzeyde bir başarı söz konusu.
İnanılarak, üzerinde çalışılarak, özenli çekilmiş bir film. Mesajını ve anlamını
temelde ileten, farklılığı göze alan ve büyük ölçüde de başaran bir fılm. Her
ne kadar zaman zaman düzeyli bir "müsamere" havasını alsa da,
özellikle ikinci yarıda bu izlenimi silip atan ve kendini kabul ettiren bir
film. Bu açıdan, yönetmeni açısından ilginç puanlar içeren ve Türk sinemasına
ilgi duyanların izleyip değerlendirmeleri gereken bir Yapım Ateş Üstünde
Yürümek... (Atilla Dorsay,
Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 39-40) “[1]”
[1]
Atilla Dorsay’ın bu yazısı; 3 Ocak 1992 tarihinde Cumhuriyet Gazetesi’nde
yayınlanmıştır. (y.ö)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder