Çekimleri
tekelleşmiş film serisinden biri. Reji,
yapım gene aynı kişilere Duru ailesine,
Senaryo Remzi Jöntürk’e, kamera
ise Orhan Kapkı’ya (1932-1987)ait. Filmin arka planında yer alan sinema
emekçileri ise şöyle: Nurettin İrişen ve Tarık Gün (reji ekibi), Kamera
asistanı Firuzan Nurtan, Yılmaz Kuzgun, Reji asistanı Şükrü Kirişçi, Set amiri
ise Burhan Yeşildağ.
Pek
tabidir ki değişmez oyuncu Cüneyt Arkın’ın yanında yer alan oyuncular ise, Esen Püsküllü (Beatris), Feri Cansel (Maria),
Meltem Mete (Melike), Kayhan Yıldızoğlu (Philip), Leman Öztürk (Urban’ın Kızı),
Ayton Sert (Farabba), Bahri Özkan, Adnan Mersinli, Behçet Nacar (Nicola),Reşit
Çıldam (Urban Usta) Nurtekin Odabaşı, Yılmaz Bora, Ferhan Tanseli, Tarık Şimşek
(Asker), Muzaffer Civan, Kamer Baba, Necip Tekçe (asker), Nermin Kuran
(dansöz), Lütfü Engin (zindancı), Oktay Yavuz (asker), Mustafa Yavuz
Sırp
ülkesi Osmanlı Devletinin dostudur ama Bizans ülkesi bu dostluğu bozmak
istemektedir bunun için Bizans şovalyesi Nikolay'ı Sırp Kralının kızı ile
evlendirecektir ve ayrıca Osmanlı topçu beyini kaçırmıştır Malkoçoğlu ise
harekete geçip topçu beyini kurtarıp evliliği engellemektedir. Bir Macar
prensesine kalbini veren kahramanımız, bu filmin devamı niteliğinde
sayılabilecek “Cem Sultan” da Osmanlı hanedanlığını kurtaracaktır.
AKINCILAR
KİMDİR
Akıncılar,
yakaladıkları esirlerden aldıkları bilgileri merkeze iletirlerdi. Akınlar,
katılan akıncı sayısına göre isimler alırdı. 100 kişiden az akıncıyla yapılana
çete, 100’den fazla kişiyle yapılana haramilik, akıncı beyinin kumandası
altında yapılana ise, akın denirdi.
Akıncılığın temelinin
Osman Gazi döneminde, Köse Mihal tarafından atıldığı söylenir. Orhan Gazi
zamanında daimî piyade ve süvari askerlerinin teşkiline kadar hep akıncılar kullanılmıştır.
Osmanlı uç beyliği 'nin kısa sürede devlet hâline gelmesi de, akıncılar
sayesinde olmuştur. Akıncılığın bir ocak şeklinde kurulmasında Evrenos Beyin
büyük emeği olmuştur.
Akıncı
beylerinin rütbeleri sancak beyi seviyesindeydi. Akıncı eri, yüzlerce defa
canını ortaya koyduğu için, diğer birçok ocağın subayından imtiyazlıydı.
Akıncılar içerisinde fedai, dalkılıç, serdengeçti, deli, azap, gönüllü, beşli
gibi şahıs ve grup isimleri vardı. 16. yüzyıl sonlarında 40 bin olan akıncı
mevcudu, zaman içerisinde artma ve azalmalar göstermiştir.
Silâh
ve teçhizatları uygun olmadığından, akıncılar kale kuşatmasına katılmazlardı;
ancak akıncı fedailerinden serdengeçtiler, kuşatılmış kaledeki düşmanın arasına
dalarlardı. Akıncılar, sürekli ordu birliklerine dahil değildir. Rumeli’de
serhat boyları 'na yakın yerlerde yaşayan akıncılar, sınır bölgelerinde pürüz
çıkaran düşman memleketlerine ani
baskınlar tertipleyerek onları yıpratırlardı.
Bu
gruplar içerisinde en ilginci ‘deli’ adı verilendir. Bu süvariler, 15. yüzyıl
sonlarından itibaren istihdam edilmişlerdir. Önceleri sadece Avrupa’daki sınır
boylarında kullanılan deliler, ‘bayrak’ adı altında 60’ar kişilik ocaklara
ayrılırdı. Başlarındaki kumandanlarına Delibaşı denirdi. Delibaşın altında
gönüllü ağası ve bölük ağası gibi zabitler vardı. Deli süvarisi olmak isteyen,
cesaretiyle kendini ispatlamak zorundaydı. 16. yüzyılda kurt, sırtlan, pars
gibi vahşi hayvan derilerinden yapılmış elbiseler giyen delilerin, atları da
akıncılarınki gibi çevik ve dayanıklıydı. Delilerin silâhları ise,
akıncılarınki gibi kılıç, kalkan, mızrak, balta ve bozdoğandı.
Akıncılar,
ordunun genellikle beş günlük mesafe ilerisinde yol alırlardı. Bir düşman
ordusuna dalmak gerektiği zaman, bu vazifeyi yapacaklar ordudan ayrılır,
düşmanı vurmak icabeden yere kadar giderler, ani ve şiddetli şekilde düşman
saflarına dalarlardı. Bunu n neticesinde düşman
şaşırır ve bozguna uğrardı.
Düşmanın
iktisadî ve manevi yapısını alt üst ederek savaşın kazanılmasında önemli rol
oynayan akıncıların akın taktiği şöyleydi: Akıncı ordusu belirli bölümlere
ayrılır, ayrılanlar da daha küçük birliklere bölünerek yollarına devam ederdi.
Sefer yapılacak ülkede her birliğin ele geçireceği şehir ve kasabalar önceden
kararlaştırılır, dönüşte birlikler gene belirli yerlerde, fakat daha önce
ayrıldıkları mevkilerde olmamak üzere birleşerek, vatan topraklarına dönerdi.
Bu durum düşman ülkesini korku içerisinde bırakırdı. Kasırgalar gibi esip geçen
akıncıların, ne zaman, nerede ortaya çıkacakları hakkında yüzlerce söylenti çıkardı.
Akıncı
ordu birlikleri diğer ordu ocakları gibi komuta kademesine bölünürdü. Her on
akıncıyı onbaşı; yüz akıncıyı subaşı; bin akıncıyı da binbaşı komuta ederdi.
Bir hareketin akın adını alabilmesi için, bu akına beyinin katılması
gerekiyordu. Bu komuta zincirini, bütün kuvvetlerin başında olan akıncı beyi
tanımlardı. Akıncı beyini devlet tayin ederdi. Bu önemli kumandanlık uzun süre
Mihaloğlu, Evrenosoğlu, Turhanoğlu ve Malkoçoğlu gibi ünlü akıncı ailelerinde
kalmış ve babadan oğula intikal etmiştir. Mihaloğlu, Sofya’da; Evrenosoğulları,
Arnavutluk'ta; Turhanoğulları, Mora’da; Malkoçoğulları da Silistre dolaylarında
bulunurlardı. Osmanlı’da akıncılar, merkezî idareye bağlı değildi, sınır
boylarında ocaklar hâlinde teşkilâtlandırılmıştı. Her mıntıkanın kumandanı
ayrıydı ve akıncılar mensup oldukları sülâlenin ismiyle anılırdı.
Akıncıların
atları hızlı, dayanıklı ve süratli olanlardan seçilirdi. Akıncılar sefere
çıkarken yanlarında dört-beş at götürürler, yorulan atları konak yerlerinde
bırakarak, hız kaybetmeden yollarına devam ederlerdi.
Uzun
mesafeleri, kısa sürede koşabilecek şekilde yetiştirilen ve birçok meziyeti
olan akın atlarının eskisi kadar yetiştirilememesi, bu teşkilâtın zayıflama
sebeplerindendir. Fetihler döneminin sona ermesi ve duraklama devrinin
başlaması ile akıncılar görülmez olmuştur. 1595 yılında Koca Sinan Paşa'nın
Eflak’ta Prens Mihal’e yenilmesi üzerine Tuna’nın öte yakasında kalan
akıncıların ve akın atlarının pek çoğu telef olmuştur.
16. yüzyıldan itibaren sayıları iyice
azalan akıncılar, geri hizmetlerde kullanılmaya başlanmıştır. Akıncıların
yerini bu dönemden sonra Kırım Hanları'nın emri altındaki Tatar askerleri
almıştır. Akıncı adı 1826 yılında resmen ortadan kalkmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder