Türk Sinemasının Başlangıcı
Bizde Türk sineması, bugün bazı sinema
yazarlarlarımızın kabullenmemesine rağmen,
Osmanlı döneminde 14 Kasım 1914 de Rus abidesinin yıkımı ile başlamış
kısa belgesel film ile başlamıştır.
Sonraları başlangıçta sessiz ve kısa olarak çekilen konulu filmlerde oynayacak özellikle kadın
oyuncuları bulmakta zorluk çeken sinema yapımcıları, o dönemde
ermeni topluluklarında rol alan tiyatroculardan kadrolarını seçmek zorunda
kalmışlardır. 1923 yılına kadar geçen süreç tiyatro ve sinema adamı Muhsin
Ertuğrul’un Türkiye’ye dönüşüyle değişmeye başlamış ve 1939 yılına kadar
sürecek olan “Tiyatrocular Dönemi” başlamış olur. 17 sene sürecek olan bu
hegemonya içerisinde Muhsin Ertuğrul’un 1931 yılında rejisini yapacağı
“İstanbul Sokaklarında” filmi ile sessiz sinema dönemi sona erecek ve sesli
sinema dönemi başlayacaktır.
Yıllar 1939’u gösterdiği zaman, artık Muhsin Ertuğrul ve Tiyatrocular dönemi kapanmış, Türk sinemasında 1952 senesine kadar sürecek bir “Geçiş Dönemi” başlamıştır. Pek tabidir ki Muhsin Ertuğrul bu dönem içinde de filmlerini çekmeğe devam edecektir. 1952 yılında ilk renkli film ve Ertuğrul’un son filmi olan “Halıcı Kız” seyirciden destek alamamış ve film gişe hasılatını sağlayamayınca, Muhsin Ertuğrul sinemayı tümüyle bırakacaktır. 1939-1952 yılları arasında devam edecek olan “Geçiş Dönemi”nde sinemamıza çok değerli yönetmenler kazandırılmıştır. Bunlar arasında sırası geldikçe filmlerine yer vereceğimiz yönetmenlerden; Faruk Kenç, Baha Gelenbevi, Turgut Demirağ, Şakir Sırmalı, Çetin Karamanbey, Aydın Arakon, Orhan Murat Arıburnu gibi çoğu tiyatro kökenli yönetmenleri sayabiliriz.
Artık yıl 1952 yi gösterdiğinde Lütfi Ömer Akad ile
başlayacak olan ve 1963 yılına kadar devam edecek “Sinemacılar Dönemi” başlar
Türk Sineması’nda. Bu sinemanın yönetmenleri arasında kimler yok ki;
sinemamızın duayen yönetmeni büyük usta Lütfi Ömer Akad en başta. Bunu
sırasıyla onu takip eden Metin Erksan, Atıf Yılmaz Batıbeki, Osman Fahir Seden,
Memduh Ün, Nevzat Pesen, Orhan Elmas, Ertem Göreç, gibi ustalar Türk sinemasına
birbirinden güzel filmleri hediye etmişlerdir.
1963-1980 yılları arasında “Yeni Türk Sineması” adı
verilen yeni bir dönem başlamıştır. Bu dönem sinemacılarını sinema
tarihçilerimiz “Eski Kuşak”, “Orta Kuşak” ve “Genç Kuşak”
olarak üç gruba ayırmışlardır. Birinci kuşakta yer alan sinemacılar arasında ve
yukarıda isimlerini verdiğimiz Lütfi Ömer Akad, 1962-1972 yılları arasında
kendisini yenilemesini çok iyi bilmiş ve başarılı çalışmalarıyla ustalığını
herkese kabul ettirmiştir. Bu ustaların filmlerine ileriki sayfalarda
senelerinde yer verilmiştir.
“Orta Kuşak” yönetmenleri arasında
oyuncu-yönetmen olarak büyük ün sağlayan Yılmaz Güney en başta gelir. Halit
Refiğ, Duygu Sağıroğlu, Vedat Türkali, İhsan Yüce, Şerif Gören, Zeki Ökten,
Fevzi Tuna, Yücel Çakmaklı, Bilge Olgaç, Türkân Şoray, Kartal Tibet, takip
etmektedir.
“Genç Kuşak”
yönetmenleri arasında yer alan, Ömer Kavur, Erden Kral, Yavuz Özkan, Ali Habip
Özgentürk, Tunç okan, Korhan Yurtsever, Tarık Dursun Kakınç, Tuncel Kurtiz,
gibi yönetmenler başarılı filmlere imza atmışlardır. 1970-1980 yılları arasında
sinemamızın buhrana girdiği dönemlerde seks furyası başlamış, çoğu oyuncular ve
yönetmenler sinemamızı bir süre için terk etmişler, Yeni yeni oyuncu, yönetmen
ve yapımcılar türemeye başlamıştır. Bu artık Yeşilçam Sineması’nın da sonu
demek olmuştur.
Türk sinemasında Yeşilçam devri kapanmış Milenyum
sinemacıları adını verdiğim bambaşka genç dinamik, başta yönetmenler olmak
üzere okullu sinema emekçileri alışa gelmiş sinema yapıtlarını sinemaseverlere
eserlerini sunmaya başlamışlardır. Bunlar arasında, Nuri Bilge Ceylan, Çağan
Irmak, Osman Sınav, Erdoğan Yılmaz, Sinan Çetin, Cem Yılmaz, Ferhan Şensoy,
Serdar Akar, Durul ve Yağmur Taylan Kardeşler, Tomris Giritlioğlu, Turgut
Yasalar, Mustafa Kara, Ezel Akay, İsmail Güneş gibi daha birçok yönetmen
filmlerde yer almışlardır. Bu kısa
açıklamalarla Türk Sineması'na bir giriş yaptıktan sonra, Türk Sineması'nın
edebiyat uyarlamalarına göz atalım.
"Sinema-edebiyat ilişkileri"
konusunda öncelikle bir sınır çizmemiz gerekiyor. Elbette Oyun uyarlamaları
dahil olmak 'üzere, yazarların basılı herhangi bir öyküye ya da romana
dayanmasa da, yalnızca özgün senaryolarla bu ortak çalışmalara katılmaları,
sinema-edebiyat ilişkilerinin ayrılmaz bir parçasıdır. Çünkü ortada edebi bir metin vardır. Ve sonuç
olarak, başarılı ya da başarısız her şey, iç içe yürüyen bir yazınsal metinden,
bir edebiyatçı kimliğinden kaynaklanmaktadır. Ancak, bizim burada temel bir
seçim olarak ele aldığımız, yalnızca okur önüne çıkmış, basılı öykü ve roman
türüdür. Bu metinlerin sinemaya uyarlanmasıdır. Bu nedenle oyun uyarlamaları ve
edebiyatçılarımızın herhangi bir romanı veya öyküyü temel almadan yazdıkları
bağımsız senaryo çalışmaları ayrı bir çerçeve içinde ele alınmalıdır
bizce".
Türk Dili ve Edebiyatı isimli internet
sitesinde sinema-edebiyat ilişkileri,
yukarıdaki bu satırlarda böyle açıklanmakta. Edebiyatımızda yer alan romanlar
(eserler-hikayeler), öncelikle Yeşilçam'da sinema yapımcılarının dikkatini çekmekle kalmamış, bunlar
Türk sinemasına hizmet veren değerli senaristlerimizin de esin kaynağı
olmuştur. Sinema yapımcılarımız sadece
yerli edebiyatçılarımızın eserleriyle
yetinmemiş, zaman zaman konu bulmakta ve yazmakta zorlanan senaristlerimizin
yükünü bir nebze azaltmak ve gişe hasılatını çoğaltmaya yönelik, dış yapım
filmlere ve romanlara da el atmışlardır. Burada TV dizileri ve yabancı film
uyarlamaları konumuz dışı
olduğundan bu çalışmada yer
almamıştır. Kaldı ki yabancı film ve dış
kaynaklı romancıların eserlerinden uyarlanan Türk filmleri, saptayabildiğim kadarıyla çok ilginç bir özel dosyayı
oluşturur. Bununla ilgili çalışmamın araştrmaları bitmiş ve yazım aşamasına gelinmiştir.
Türk sinema filmlerine konu olan
eserlerin ve yazarlarının isimleri ve beyaz perdeye aktarılan filmlerin kaçar
kez çekimlerinin yapıldığı Ek listede belirtilmiştir. Sinema yazarı
ve yönetmeni Muhsin Ertuğrul döneminden başlayarak bugüne kadar
süregelen zaman dilimi içinde senarist ve yönetmenlerimiz yüz yıllık süreç içinde araştırmalarıma göre
yaklaşık 7000 filme imza atmışlar, ve bu filmler konuları itibariyle şöyle olmuştur.
a) Kurtuluş
Savaşı edebiyatı uyarlamaları
b) Köy ve kasaba edebiyatı uyarlamaları.
c) Polisiye serüven, casusluk romanları uyarlamaları.
d) Dram, melodram ve hafif roman, uyarlamaları.
e) Tarihsel roman uyarlamaları.
f) Güldürü edebiyatı uyarlamaları.
g) Siyasal roman uyarlamaları.
b) Köy ve kasaba edebiyatı uyarlamaları.
c) Polisiye serüven, casusluk romanları uyarlamaları.
d) Dram, melodram ve hafif roman, uyarlamaları.
e) Tarihsel roman uyarlamaları.
f) Güldürü edebiyatı uyarlamaları.
g) Siyasal roman uyarlamaları.
Buradaki
çalışmamda bu türler ile ilgili filmlere doğrudan yer vermeyip, yazarlarımızın
biyografisinin ardından, yapıtlarının
hangi senelerde kimler tarafından filme aktarıldığını ve türü hakkında
bilgilere yer vereceğim. Genel olarak
bir sayı vermek gerekirse, aynı roman ve öykülerin ikinci ya da üçüncü
çevirimleri dahil olmak üzere, jeneriklerinden ve diğer kaynaklardan elde ettiğim edebiyat uyarlamaları 128
yazarımızın 469 filmini içermektedir.
Genellikle
Cumhuriyet Dönemi edebiyatçılarımızın çokluğu karşısında, üretilen eserlerin
oldukça fazla olmasına rağmen, binlerce filmin içinde sadece az sayıdaki
yazarlarımızdan esinlenerek sayısı 500'ü bile bulmayan filmlerin yapımı
düşündürücüdür.
Türk
sinemasının ilk günlerine dönersek, 1910'lu yılların sonlarında ilk kez bu
ilişkilerin tiyatro oyunlarıyla başladığını görürüz. Çünkü bu dönem
"tiyatrocular dönemi"dir
İlk roman uyarlaması ise Hüseyin Rahmi Gürpınar'la başlar. Ardından gelen Muhsin Ertuğrul için de benzer şeyler söylenebilir. Muhsin Ertuğrul, 1940'lı yılların başında Nâzım Hikmet'in öyküsü "Kahveci Güzeli"yle son edebiyat uyarlamasını sürdürürken, bu türde köklü bir değişim olmasa da belli farklılıklar göze çarpar. Örneğin Faruk Kenç'in Vâlâ Nurettin'den uyarladığı "Yılmaz Ali", Turgut Demirdağ'ın Reşat Nuri Güntekin'den uyarladığı "Bir Dağ Masalı", sinemasal anlatı açısından çok daha başarılıdırlar.
1923-1951
arası sinemada üç kez gündeme gelen Halide Edip Adıvar'ın öne çıkan birinci
özelliği, milliyetçi kimliği ve de Kurtuluş Savaşı'nı büyük bir coşkuyla ele
aldığı romanlarıdır kuşkusuz. Ve bu uyarlamaların en başarılısı da tiyatro dışı
bir sinemacı yönet menin, Lütfi Ö. Akad'ın çektiği "Vurun Kahpeye"
dir. 1953'te Atıf Yılmaz
"Hıçkırık"ı beyaz perdeye uyarlarken elbetteki tecrübesiz, bir
yönetmendir. Haliyle bu uyarlamada seyircinin asıl beklentisi, yönetmenin nasıl
bir anlatım sergilediği değil, zihinlerdeki "Nalan"la Kenan'ın
ölmeyen aşkı"dır. Kerime Nadir in "verem edebiyatı" Atıf
Yılmaz'ın görüntülerinde fotoromanlaşsa da, o yılların beğeni ölçüleri içinde
seyircide önemli bir değişiklik olmayacaktır. Kerime Nadir'in "ince hastalıklı
kara sevdalar"dan oluşan dünyasına karşılık Esat Mahmut Karakurt'un
kahramanları ateşli kadınlardan, maço erkeklerden oluşur. Cinselliği gerçek
yaşamın bir parçası olarak ele alır.
Daha
örnekleri çoğaltılarak yer verilebilecek olan sinemaya katkıları olan yazar ve yönetmenlerimiz ile ilgili
açıklayıcı bilgileri bir kenara bırakarak, Yeşilçam sinemasına hayat veren yazarlarımıza ve onların romanlarından esinlenerek hayata geçirilen
(çekilen) filmleri inceleyelim.
"Yalçın
Özgül"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder