Yönetmen: Ülkü Erakalın, Senaryo:
Bülent Oran, Görüntü Yönetmeni: Enver Burçkin, Kurgu: Özdemir Arıtan, Yapım
sorumlusu ve Sanat yönetmeni: Niyazi Er,
Yönetmen yardımcısı: Samim Utku, Kamera asistanı: Tahir Kapkı, Laboratuar
şefi: Recai Karataş, Işık şefi: Aslan Yıldız, Makyaj: Zeki Alpan, Ses kayıt:
Bican Avşar, Tuncer Aydınoğlu, Set amiri: Kahraman Kongur, Şarkılar: Belkıs
Özener, Seslendirme yönetmeni: Hayri Esen, Yapım: Kervan Film, Yapımcı: Ümit
Utku, Acar Film laboratuvarında hazırlanmış ve seslendirilmiştir.
Oyuncular:
Murat Soydan (Dr. Fikret), Zeynep Aksu (Emine/Leyla), Suzan Avcı (Cihanyandı),
Aliye Rona (Ferhunde), Mine Sun (Nesrin), Mualla Sürer (mahkum), Suna Pekuysal
(mahkum), Önder Somer (Cemil), Güzin Özipek (Melahat), Nubar Terziyan (Sami
efendi), Aysel Gürel (mahkum), Belkıs Dilligil, Aydın Tezel (yargıç
Memduh),Renan Fosforoğlu (hapishane müdürü), Muazzez Arçay (mahkum), Meral
Kurtuluş (gardiyan), Sabahat Işık (hizmetçi), Doğu Erkan, Sıdıka Duruer
1800’lerin sonları. İstanbul’da bir
hapishanenin kadınlar koğuşu. Süleyman kızı Fatihli Emine'nin cezası o
gün bitiyor ama erkek Melahat’ın şu sözlerinden çıkmak istemediğini anlıyoruz;
“Bizim
çılgın, tahliye edilmemek için bu sefer ne icat edecek bakalım.” Yıllar evvel,
o zamanki müdür Ruknettin Efendi’nin kulağını ısırarak koparmış. Sonra müfettişin
başında iskarpininin topuğunu kırmış. Şimdiki müdür de “
- "Eli
ayağı düzgün, yüzüne bakılır bir tazesin. İstersen, yerin yoksa (bıyığını
burarak) benim fakirhanemin kapıları açık sana” deyince sürahiyi kafasına yer.
Çıkarıldığı
mahkemede Hâkim Memduh Bey, karar vermeden önce ‘deli olup olmadığının’
anlaşılması için Doktor Fikret’e başvurur. O da yardımcı olması için cezası
bitmek üzere olan Melahat’ı hemşire
olarak yanına alır.
- Fikret;
“Hapishaneden çıkmak istemiyormuş. Sizce bunun sebebi ne?”
- Melahat;
“Hangimiz çıkmak istiyoruz be doktor. Bizler acıya, küçümsenmeye, hor görülmeye
alışmışız. Hapishane dışındaki hava bizi fasulye gazı gibi çarpar.”
“Annemle
babamı bir kan davası sonucu kaybettikten sonra Ferhunde Hanım’ın konağına
gelişimle hayatımda yepyeni bir dönem başlamıştı.” Hanımefendinin kızı Nesrin
ona yakınlık gösterir. Ağabey Cemil, Askeri Tıbbiye’de öğrenci…
Cemil okulunu bitirip Köşke döner. ‘Çok içkili
olduğu o gece olanları hatırlamıyormuş’. Ama genç kızı unutamadığını Cihanyandı’nın ‘zevk yuvası’ndaki dertli
halinden anlıyoruz. Fettan kadın allem edip kallem edip onları bir araya
getirir. İlaçlı şerbet sonrasında kendini, gene Cemil’in koynunda bulan Emine
onu öldürüyor. ‘İki süngü arasında’ hapishaneye.
Hastanedeki
gözetimi sırasında Fikret’le birbirlerini severler. Yaşama küskün Emine’nin
yerini sanki bambaşka biri alır. Sonrasında yeni bir kimlikle ismi Leyla
oluyor.
Roman
çok farklı; Kan davası, Melahat, Ferhunde Hanım, Nesrin, Cemil (ve onu
öldürme), ‘en değerli şeyini kaybetme’, çocuk düşürme, Sami Efendi, Fikret’le
birbirlerini sevmeleri, Cihanyandı, ‘ilaçlı şerbet’ hiçbiri yok.
“Mülkiye Kaymakamlığından mütekait
Süleyman Bey’in kızı.” Abi Salih’le küçük yaşta öksüz ve yetim kalırlar.
Dadıları ilgileniyor. Meşrutiyet ve Abdülhamit dönemi. Sonradan gazeteci olan
abisi yazılarında ‘burun’ mu ‘Yıldız’ mı artık ne dediyse Trablusgarp’a
sürülür. Bingazi, Fizan Çöllerinde kayboluyor. Çaresiz kalan Emine’yi Gazetenin
patronu çocuklarına mürebbiye olarak alır. Fakat genç kızın güzelliği olmadık
şeylere neden oluyor. Evin hanımı onu kıskanır ve yüzükle küpesini çaldı
bahanesiyle hapislere düşürür. Yedi yıl boyunca sayısız duruşmasını izleyen
davavekili Mehmet durumunun izlenmesi için ‘Tıbbı Adli’deki doktora başvurur.
Emine ve orada çalışan başefendi İhsan birbirlerine âşık olurlar. Doktor’un
girişimleriyle yeni bir kimlik ayarlanır; Adı bundan böyle yeni doğan
anlamındaki Nevzat. Nemse Vapuru ile İhsan’ın Merkez Hastanesi Müdürü olarak
tayin edildiği Selanik’e ‘süngüsüz’ gidiyorlar. ‘Arkalarında uzun beyaz bir
köpük’. (Filmde bu yok. Çünkü Fikret’le bindikleri gemi Haliç’te demirli.)
Emine, yıllardır mahkeme ve hapishaneye ‘iki süngü arasında’ gidip gelmekten
yılmış; “Öyle bir vehme kapıldım ki bir gün başıma bir duvar yıkılıp gebersem,
tabutumun iki tarafına firar etmeyeyim diye mutlaka iki süngülü dikecekler. (
Murat Çelenligil)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder