Translate

30 Ekim 2022 Pazar

 ANKARA EKSPREDİ (1952) Esat Mahmut Karakurt



Romancımız Esat Mahmut Karakurt’un 1946 yılında yazdığı Ankara Ekspresi, Aydın Arakon’un senaryo ve rejisiyle 1952 yılında çekilir.  Filmin Görüntü Yönetmenliğini yapan İlhan Arakon, Yapım: Atlas Film / Nazif Duru

Oyuncular: Turan Seyfioğlu, Zeynep Sırmalı, Ilonka Molnar, Nubar Terziyan, Atıf Kaptan, Bakiye Fayasof, Mümtaz Ener, Celal Sururi, Ali Sururi  

Konu: "Ankara Ekspresi", 1946 yılında, II. Dünya savaşının hemen ardından yayınlanmış. Yazarın, savaş yılları Türkiye'sindeki bir casusluk öyküsünü işlediğini görüyoruz. Türk ordusunun gözü pek istihbarat subaylarından Binbaşı Seyfi ile, Alman ajanları arasında İstanbul-Ankara hattında geçen bir casusluk öyküsü bu. Dönemin güçlü devleti Almanya, Türkiye'yi de istila etmek istemektedir. Bu amaçla, aralarında çok güzel bir kadın olan Frolein Hilda'nın da bulunduğu en gözde elemanlarıyla İstanbul'a gelirler. Harekâtın başlama parolası "Ankara Ekspresi"dir. Öykünün sonunu tahmin etmişsinizdir herhâlde; kahraman Türk Binbaşısı Seyfi oyunlarını bozar, Hilda'yı da çekip alır Nazilerin elinden

 

SON GECE (1952) Esat Mahmut Karakurt

   

  Filmlerimize hayat romanlardan iki kez sinemaya uyarlanan filmlerden biri de yine Sami Ayanoğlu’nun senaryosundan ve rejisinden çıkan bir film.  Bu filmin Foto Direktörü: Aram Hugosyan, Yapım: Işık film / Agop Fındıkyan.

       Oyuncular: Gül Gülgün, Talat Artemel, Atıf Kaptan, Muhip Arcıman, Şaziye Moral, İbrahim Delideniz, Vedat Karaokçu, Alev Sururi, Şevkiye May, Aziz Basmacı, Ayfer Feray 

     Konu: 1916 yılı kış aylarında Birinci Dünya Savaşı bütün cephelerde şiddetle devam etmekteyken Romanya’yı işgal etmiş olan müttefik ordularına mensup Türk kuvvetleri Romanya topraklarında ilerliyordu. 

 Ev sahibi, emekli general (adının Mihailescu olduğunu sonradan öğreneceğimiz sert asker, biraz da kapıyı kırdıklarına kızdığı için), onbaşıyı yaralayınca, öldürülür. Kızı Maria'nın kurşunu Yüzbaşının kolunu sıyırıyor (romanda iki parmağı sakat kalır).

     Faruk elinin değil ama Generalin acısını film boyunca çekecektir. ‘Türk Zabit’ten nefret eden güzel Maria, ‘tayyareci’ abisi Polivas tarafından halalarının yanına götürülür.

     O günlerde, Yüzbaşı Faruk, Kolordu Kumandanlığından, bataryası ile 5 km. kuzeydeki İveski kasabasını ele geçirmek emrini alır. İlçe halkı, belki de Faruk’un tertemiz, güzel yüzünün etkisi ile Türk kuvvetlerine dostça davranıyor. Belediye Başkanı Radilescu ona ‘kasabanın en güzel evini tahsis eder’. Kahramanımız, yeğeniyle yaşayan yaşlı bayanın evinde yaşamındaki en ‘garip ve umulmaz tesadüfü’ yaşayacaktır. 

 

ALLAHAISMARLADIK (1951) Esat Mahmut Karakut


 Esat Mahmut Karakurt’un 1936 yılında yazdığı ve aynı yıl basılan üçüncü romanı Allahaısmarladık, aynı isimle Türk tiyatrosunun usta aktörlerinden Sami Ayanoğlu’nun senaryo ve rejisiyle sinemamıza kazandırılan film olmuştur. Foto Direktörü: Kriton İlyadis, Yapım: Lâle Film / Cemil Filmer

  Oyuncular: Gülistan Güzey, Suavi Tedü, Reşit Gürzap, Sami Ayanoğlu, Hadi Hün, Samiye Hün, Refik Kemal Arduman, Sadri Alışık, Rafet Gülerman, Perihan Altındağ

Konu: Allahaısmarladık, Kurtuluş Savaşı yıllarında, Kuvayı Milliye’ye mensup bir deniz subayı ile işgal kuvvetleri komutanının kızı arasında filizlenen aşkın çarpıcı serüvenini konu almaktadır. 

İstanbul işgal altındadır. Anadolu’ya cephane kaçırmaya çalışan Kuvayı Milliyeciler bir yandan işgal kuvvetlerine bir yandan da işbirlikçi Osmanlı güçlerine karşı mücadele etmektedirler. Kurtuluş savaşımızın tam ortasında imkânsız gibi görünen bir aşk filizlenir. İşgal kuvvetleri komutanının kızı Betty ile gizliden gizliye Kuvayı Milliye için çalışan ve işbirlikçi binbaşı eniştesini bile vatanı için öldürmekten kaçınmayan Yüzbaşı İzzet Bey’in tutkulu aşklarını nasıl bir son beklemektedir?  

   Gülistan Güzey 1952 yılında Yıldız Mecmuası’nın okurları arasında düzenlediği “Yıldız Mükâfatı” yarışmasında, bu filmdeki başarısı nedeniyle En İyi Kadın Oyuncu ödülü almıştır. 

 

ESAT MAHMUT KARAKURT (1902 - 1977)  

   


  İstanbul’da doğan yazar, Türk Edebiyatında birbiri ardına yazdığı aşk ve macera konulu romanlarıyla zamanın en çok okunan romancılarından biriydi. Popüler edebiyat türünün en iyi örneklerini veren Karakurt, Şura-yı Devlet üyesi Urfalı Mahmut Nedim Bey'in oğludur.

     Önce, Kadıköy Sultanisi'ni, 1924 yılında İstanbul Diş Hekimliği Okulu'nu ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi ve sırasıyla yazarlık, gazetecilik, Galatasaray Lisesi'nde Türkçe öğretmenliği yapmış siyasete de atılarak; 1954-1960 arasında Urfa milletvekili, 1961-1966 arasında senatörlük görevlerinde bulunmuştur. İlk yazıları muhabir olarak çalıştığı Tercüman-ı Hakikat gazetesinde yayınlandı. Daha sonra çalıştığı İleri, İkdam, Cumhuriyet, Tasvir, Yeni Sabah gibi gazetelerdeki polisiye olayları konu alan röportajlarıyla tanındı. Küçük öyküler yazdı. 

     Türk romanında çok önemli bir yeri olan Batı’nın popüler edebiyatını kendisine örnek almış ve çalışmalarını bu tarz üzerinde sürdürerek, büyük okur kitleleri tarafından sevilen roman sanatının ileriki dönemde Türk edebiyatında önemli bir yer edinmesine katkıda bulunmuştur. Esat Mahmut Karakurt'un yazdığı yıllarda, romancılığımızın birkaç koldan ilerlediği görülür. Bir yanda milli edebiyat akımı temsilcilerinin, bir yanda toplumcu çizgideki yazarların ve son olarak aşk/macera temalarını işleyen romancılarımızın ard arda eserler verdiği bu dönemde, onun tercihi, cumhuriyet ideolojisine uygun aşk ve macera öyküleri yazmak olmuştu. 

     Esat Mahmut Karakurt 1926 - 1960 yılları arasında toplam 16 roman yazmış ve bu romanlar, sadece okuyucusu tarafından okunmakla kalmamış, Türk sineması ve sinemacılığına da kaynak teşkil etmiştir. Bu 16 romandan 26 film senaryosu yazılmış ve aşağıda inceleyeceğimiz filmler de, Türk sinema seyircisine kazandırılmıştır. Eserleri sinemada en çok kullanılan romancılarımızın başında yer aldığını da belirtmelim.


10 Nisan 2020 Cuma

BÖCEK (1994) - Erhan Bener


Senaryo ve Yönetmen: Ümit Elçi, Görüntü Yönetmeni: Colin Mounier, Yardımcı Yönetmen: Ali Yaylı, Yönetmen Yardımcısı: Serpil Kurtça, Kamera Asistanı: Metin Balekoğlu, Eyüp Boz, Sanat Yönetmeni: Annie G.Pertan, Sanat Yön. Yrd: Cemal Alpan, Yürütücü Yapımcı: Ahmet Şişman, Yardımcı Yönetmen: Şükran Elmalıoğlu, Ali Yaylı, Kurgu: Aytuğ Aydın, Kurgu Asistanı: Ayşe Ertung, Müzik: Cem İdiz, Script: Figen Şakacı, Işık Şefi: Nezih Yücel, Işık Teknisyenleri: Berzan Yücel, Murat Büyük, Special Efect: İbrahim Önen,  Makyöz: Nevin Barut, Set Fotoğraf: Ayşem Çelikiz, Jenerik: Özkan Sevinç Semihan Sevinç, Grafik: Print A.Ş., Belgesel Kamera: Serdar Pehlivanoğlu, Dolly Operatörü: Kenan Bal, Set Teknisyenleri: Taci Erşan, İbrahim Tekin, Ulaşım Sorumlusu: Tayfun Yaylı, Ulaşım Görevlileri: Sedat Keskin, Ahmet Karaköse, Orhan Paksoy, Basın-Halkla İlişkiler: Serap Engin, Yapım Koordinatörü: Eren Merzeci, Aksiyon Kiralama Servisi: Deniz Bayar, Film Yıkama: Ekrem Şen, Arif Şengül, Film Baskı: Veli Burç, Uğur Orbay, Negatif Montaj: Tamer Eşkazan, Renk Düzeltme: Türker Vatan, Uğur Orbay, Seslendirme Yönetmeni: Nevzat Çankara, Ses Mühendisi: Erkan Esenboğa, Ses Kayıt Ast: Metin Çeşmebaşı, Efektör: Ayhan Arlı, Yapım: Aksiyon Film/S. Kadir Yılmaz,  “Kültür Bakanlığı katkılarıyla” (Şafak Film Stüdyolarında hazırlanmıştır)

Oyuncular: Halil Ergün (Recai), Nurseli İdiz (Binnur), Füsun Demirel (Haşmet), Meltem Cumbul (Genç Kız), Levent Güner (Serdar), Mustafa Suphi Baltacı (Kayınpeder), Saime Bekbay, Erdoğan Seren (Dayı), Elif Kramer (Komşu Kadın), Erdoğan Sıcak (Bakkal), Münir Akça (Adli Tabip), Orhan Gözen (Dolmuş Şoförü), Sevil Nursan (Suçlu Kadın), Cem Akman (Karakol Müdürü), Ali Yaylı, Murat Aydın (Genç Mutemet), Nazım Yılmaz (Militan), Kâmil Korunan (Torpilli Genç), Muhlis Asan (Garson), Ayşe Selen, Arda Esen (Âşık Genç), Yusuf Atala (Arabalı Genç), Burhan İnce (Mutemet), İhsan Ustaoğlıu (Kalfa), Emrah Özkaya (Genç Recai), Tuğçe Çintan (Kızkardeş), Cengiz Deveci (Ambulans Doktoru), Lütfü Özdemir (Şube Müdürü), Ali Zebi (Nikah Memuru), Öldürülen Militanlar: Ali Yaylı, Şahine Hatipoğlu, Mustafa Yeşil, Mehmet Öcalan, Salih Çuhadaroğlu (1.Polis), Latif Akgedik (2. Polis), Şevket Yıldız (3. Polis), Turgay Güllüoğlu (4. Polis)

Konu: Bir polisin ölümünden önceki son günlerinin öyküsü. Komiser Recai bey (Halil Ergün), yeni taşındığı evinde geçmişe dönerek kendi kendiyle hesaplaşır. Kendi yüzünden ölen kız kardeşi, onu suçlayan ailesi, karakola suçlu olarak getirilen astım hastası genç kızla (Nurseli İdiz) evlenişi, ama bir kez bile onunla sevişememesi... Recai bey sonunda geçirdiği bunalım sonucu penisini keser.

Ödül:
u 32. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde;(1995)
S "En İyi Film" ve Halil Ergün "En İyi Erkek Oyuncu" “[1]
u9. Adana Altın Koza Film Festivali'nde;
S "En İyi 2. Film"
SHalil Ergün "En İyi Erkek Oyuncu"
uMagazin Gazeteciler Derneği seçiminde;
S "En İyi Film"
SHalil Ergün "En İyi Erkek Oyuncu",
u SİYAD (Sinema Yazarları Derneği) seçiminde (1996);
S"En İyi 2. Film"
SHalil Ergün "En İyi Erkek Oyuncu",
SFüsun Demirel "En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu"

&  Franz Kafka'nın kahramanı, bir sabah uyandığında kendisini kocaman bir hamam böceğine dönüşmüş bulmuştu. O zamandan beri insanlarla böcekler arasında garip bir bağ vardır: çevrelerindeki kimi  insanları ezilmesi gereken iğrenç böcekler olarak gören ruh hastaları, aynı biçimde günün birinde öyle bir böceğe dönüşmekten ve bir böcek gibi ezilmekten ürker dururlar. . .

Edebiyatımızın tam anlamıyla hakkı verilmemiş en ilginç yazarlarından biri saydıgım Erhan Bener, bilmiyorum bu romanı yazarken derinden derine Katka'yı mı düşündü? Ne olursa olsun yoğun bir psikolojik derinliği ve oldukça kusursuz bir insan portresi çizme özelliği var bu romanın... Ve aslında sinemalaştırılması kolay olmayan böyle bir yapıta sarılmakla, Ümit Elçi baştan bir cesaret örneği vermiş denebilir.

Ama Ümit yüreklidir. Daha önce de Tarık Dursun'un Kurşun Ata Ata Biter, Çetin Altan'ın Bir Avuç Gökyüzü gibi zor romanını başarıyla filme almış, Kürt aşk masalı Mem- u Zin' de ise, efsanenin naifliğine gerekli görsel karşılığı bulamadığından, müsamere düzeyini pek aşamamıştı.  Anlatılan, polis memuru Recai'nin öyküsüdür. Bir rastlantı sonucu polis olmuştur. O yoksa herhangi başka bir iş de yapabilirdi. Toplumumuzun baskıcı düzeninin ve bireyselliği ezen koşullarının yarattığı bir ruh hastasıdır o, biraz da kuşkusuz kişisel, belki de kalıtımsal özeliklerinin de katkısıyla... En hafifiyle sevgisiz, hoşgörüsüz, nefret yüklü bir insandır. Kadınlardan, gençlerden, aydınlardan ve hemen herkesten eşit ölçülerde nefret eden...




[1] Jüri Üyeleri: Hulki Saner (bşk.), Müjde Ar, Zeynep Avcı, Burçak Evren, Şerif Gören, Prof. Ünsal Oskay, Doç.Dr. Latife Mamıkoğlu


ÖLÜ BİR DENİZ (1989) - Erhan Bener


Yönetmen: Atıf Yılmaz Batıbeki, Senaryo: Mahinur Engin, Atıf Yılmaz,  Görüntü Yönetmeni: Erdal kahraman, Yönetmen Yardımcısı: Seçkin Yaşar, Müzik: Selim Atakan, Kameraman: Ahmet Selvidal, Işıkçılar: Remzi Biçer, Şevki Gezer, Yapım Danışmanı: Leyla Özalp,  Sanat Yönetmeni: M. Ziya Ülkenciler, Otantik Müzikler: Los Latinos Del Paraguay,  Kurgu: Mevlut Koçak, Dekor Aksesuar: Çetin Tokay, Set Ekibi: Erdal Sümer, Recai Sümer, Aziz Kıskanç, Yapım Yönetmeni: Sadık Deveci, Ahmet Altunterim, Seslendirme Yönetmeni: Osman Görgen, Ses Kayıt ve Miksaj: Erkan Aktaş, Renk Uzmanı: Adnan Şahin, Senkron: Mustafa Kalkan, Negatif Kurgu: Eyyüp Yıldız, Llaboratuvar: Yahya Öztürk, Salon Efektleri: Özdemir Özkara, Jenerik: İlhan Demirel, Ökan Sevinç, Yapım: Yaşilçam Filmcilik/Atıf Yılmaz, (Fono Film Stüdyosu’nda hazırlanmış ve seslendirilmiştir).

Oynayanlar:  Türkan Şoray (Yüksel), Rutkay Aziz (Adnan), Özdemir İnce (Ragıp), Turgay Betil (Fuay), Tarık Günersel (Tahir), Kerem Yeğin (Metin), Dursun Ali Sarıoğlu (Kaptan), Sema Özlüer (Hayriye), Artuğ Güldürsün (Kerim),Levent Gürol (Ali), Alptekin Polat (Ahmet), Dilara Batmazoğlu (Defne), Sevgi Kaşalı (Şadan), Banu Kaşalı (Banu), Reşat Bakar (1. Garson), Süleyman Koca (2. Garson), Bahar Keser (Kopyacı Kız), Sermin Karaali, Arslan Kaçar,

Konu: Başarılı bir banka müdürü olan orta yaşlı Yüksel (Türkan Şoray), evliliğinde aradığı sevgiyi ve arkadaşlığı  bulamamıştır. Tekdüze iş yaşamında, evde bir eşya konumunda bulunmaktan, kocasına, oğluna hizmetçilik yapmaktan bunalmıştır. Bir otel odasındaki kaçamak da onu tatmin etmemiştir. Bu sıkıntılardan kurtulmak, biraz rahatlamak için gittiği deniz kenarındaki otelde, evinden ve ilişkilerinden kaçan emekli biyoloji öğretmeni Adnan   (Rutkay Aziz) ile tanışır. Onun kulubesinde bir hafta beraber olurlar. Sanki yen, keşfettikleri cinsel mutluluk ve tutkuyla sevişirler. Sonra eski yaşamlarına dönerler. 

& Atıf Yılmaz, Erhan Bener'in kısa bir romanından yola çıka­rak, son dönemindeki "Avrupai" filmlerin düzeyine yakışır bir film kotarmış. Tümüyle, olaylara dayalı, koza örer gibi örülmesi gere­ken bir film. Ve Atıf Yılmaz, bir kez daha kozayı örüyor; küçük, al­çakgönüllü, ama inandırıcı, estetiği tamam, ahlaksal yaklaşımı ise çağdaş b|r filmle seyircisini gönülden avlamayı seçiyor.

Yılmaz'ın "ressam yanının kendini duyurduğu, zevkli, zarif, incelikli bir film... Türkan Şoray ve Rutkay Aziz'in. canlandırdıkları kişilerin kimliğine başarıyla uydukları bu film, Altın Portakal alan Erdal Kahramanın görüntü­leri ve Selîm Atakan!ın müziğiyle de seçkinleşiyor.

ERHAN BENER


  (19 Nisan 1929, Lefkoşa / Kıbrıs –  2007 Ankara)  Yazar, şair, bürokrat.  Tam adı Hikmet Erhan Bener. Babasının öğretmenliği nedeniyle ilk, orta, lise öğrenimini Anadolu’nun çe şitli kentlerinde tamamladı. Kayseri Lisesinden sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye Şubesini (1950), ardından AÜ Hukuk Fakültesini bitirdi (1956). 1957’de şair Nusret Kemal Otyam ile gazeteci-yazar Fikret Otyam’ın kız kardeşiyle evlendi. 1958’de staj için Brüksel’e gitti, burada bir yıl kaldı. Dönünce Hazine genel müdür yardımcılığına atandı. Maliye Bakanlığı bünyesinde, maliye müfettiş muavinliği, hesap uzmanlığı yaptı. 1963’te Paris elçiliğimize maliye müşaviri olarak atandı. Uluslararası Ekonomik İşbirliği Teşkilatı OECD’de, bir yıl maliye müşavirliği görevlerinde bulundu. Türkiye’ye dönüşünde Maliye Bakanlığı Hazine Genel Sekreterliği kambiyodan sorumlu genel müdürlük görevine getirildi. OECD’de Türk heyetinin 2. başkanlığına atandı, 1973 sonuna dek bu görevini sürdürdü. Dönüşünde Emekli Sandığı genel müdürü (1973-75) oldu. Görevleri nedeniyle ABD’den Hindistan’a, Danimarka’dan İsrail’e kadar birçok ülkede bulundu. 1975’te kendi isteğiyle emekliye ayrılarak çalışmalarını Ankara’da sürdürdü. Özgür İnsan dergisini yönetti (1976). 1975-93 yıllarında, bir süre avukatlık ve bir bankada danışmanlık yaptı. Edebiyata şiirle başladı. İlk öykü ve şiirleri Yedigün, Seçilmiş Hikâyeler (1945-51), 1952’den sonra Varlık, Dost, Vatan dergi ve gazetelerinde yayımlandı. Aruz ölçüsüyle yazdığı şiirlerini topladığı tek şiir kitabı Sesler (1948)’de aruz ölçüsüne serbest biçem tadı verme çabasında göründü. Öykülerinde anılardan yola çıkarak yaşadıklarıyla ilgili gözlemlerini aktardı. Romanlarında bireyin toplum kuşatması altındaki sıkıntılarını ve bunalımlarını anlatmayı önceledi. Psikolojik durumlardan da yararlanarak insan duyarlığını, kırılganlığını, hüznünü dile getirdi. Yalın ve akıcı bir Türkçe ile yazdığı öykü ve romanlarında lirik bir anlatım ve güçlü gözlemler dikkati çeker. “Bizden” bir yazar olarak benimsendi. 1961’de Kedi ve Ölüm (Ara Kapı) romanıyla Türk-Fransız Kültür Cemiyeti Ödülünü aldı. 1979’da Hızır Doktor oyunuyla Muhsin Ertuğrul Ödülünü, Aşk-ı Muhabbet, Sevda ile 1992 Yunus Nadi Öykü Ödülünü, Alabalık öyküsüyle de 1993 Haldun Taner Öykü Ödülünü aldı. Ayrıca Hınzır Kız romanıyla 1996 Yunus Nadi Roman Ödülünü, Günbatımı Öyküleri’yle de 1996 Dil Derneği Ömer Asım Aksoy Ödülünü kazanan Bener’in; Böcek, Sisli Yaz, Ölü Bir Deniz, Yalnızlar romanları sinemaya aktarıldı. Böcek romanından çekilen lm 1997 Altın Portakal Ödülünü aldı. Bener, 2000 yılında da Fransız hükümetinin “D’ocier des Arts et Lettres Nişanı” ile ödüllendirildi. Edebiyatçılar Derneği, Türkiye Yazarlar Sendikası, Dil Derneği üyesidir. “Son olarak Bener öykülerinde, insanı içtenlikle kuşatan o iyimser dünya görüşüne de değineyim bir iki satırla. Bana kalırsa Erhan Bener, klasik öykü ustalarımızdan günümüze gelen ‘insanı bütünleyici yazın anlayışı’nın tam bir ardılı. Onu okurken, bu anlamda insanal değerler kuşatıyor bireyi hep! Bu ‘değerler evreni’nde, yumuşacık bir çağıltı Erhan Bener’in öyküleri... İster ‘yaralı aşk’ deyin, ister ‘aşk yarası’, kendinizi bulacaksınız bu öykülerde. Yaşınız ister on yedi olsun, isterse yetmiş yedi, takın öyleyse yüreğinize bir yelken, denizlere çıkın! Göreceksiniz Erhan Bener ve Yaralı Aşklar, pusulanız olacak!” (M. Sadık Aslankara) “Erhan Bener, modern yazın geleneğimizin yapı taşlarından biridir. Romanlarında dile getirdiği bireyin ve onu sarmalayan toplumsal ortamın gerçeğine bakışı, kurduğu roman dünyası ile toplumun değişen/dönüşen yüzünü yansıtmadaki özgünlüğü onun romancı kimliğinin en ayırıcı özelliğidir.” (Feridun Andaç)

Roman: Acemiler (1952), Yalnızlar (1954), Gordium (1956), Loş Ayna (1960), Ara Kapı (1962, Kedi ve Ölüm adıyla, 1965), Baharla Gelen (1969), Elif‘in Öyküsü (1980), Oyuncu (1981), Ünlü Gezgin Macellos da Vinci‘nin Akıl Almaz Serüvenleri (1981), Böcek (1982), Ölü Bir Deniz (1983), Sisli Yaz (1984), Ortadirekler (1987), Tekilleşme (1990), Bir Büyük Bürokratın Romanı (1991), Anafor (1993), Hınzır Kız (1995), Köleler ve Tutkular (1999), Işığın Gölgesi (2000),  İlişkiler (2002). 
Öykü: Aşk-ı Muhabbet Sevda (1992), Gece Gelen Ölüm (1994), Günbatımı Öyküleri (1995), Denizaşırı Öyküler (1996), Yaralı Aşklar (1998), Aşk Nereye Kadar (2003), Bir Demet Mimoza (Seçme Öyküler, 2003), Dönüşler (2004).

 Oyun: Çıldırtan Yağmur (1980), Bürokratlar (1981), Hızır Doktor (1981), Şahmeran (oyunlaştırılmış halk masalı 1984, çocuk romanı olarak 1991). ŞİİR: Sesler (1948).
Anı: Bürokratlar (3 cilt, 1978-79, oyun olarak 1981), Arabalarım (2003). Çocuk Kitapları: Şahmeran Öyküsü (1991), Burcu Öğretmenin Öyküleri (1993).